30 Kasım 2009

Levante


Cumartesi gunu ev alisverisi icin gittigimiz Lewisham'da dikkatimizi ceken bir Akdeniz restorani olan Levante'ye gittik. Yeni acilmis bir Turk Restorani (yeni derken yine birkac ay olmus aslinda) olan Levante bize sanki Turkiye'deymisiz hissini uyandirdi :) Insanlar, ortam, dekorasyon gayet Turkish olmus :)

Her ne kadar Meze kadar basarili bulmasam da eve yakin olmasi acisindan guzel bir alternatif olusturdugunu belirtmeden gecemeyecegim :)
DEVAMINI OKU

28 Kasım 2009

Chicago - The Musical :)

Persembe gecesi bizim icin ilklerde doluydu! Ilk muzikalimze gittik ve kojo ile birlikte resmi olarak ilk Hint yemegimizi yedik! Hayirli ugurlu olsun :)


UK'e geldigimizden beri muzikallere gidelim diyorduk ama aslinda pahali olduklari icin, baska seyleri de bahane edip bir turlu gidememistik. Bu sene seytanin bacagini kirdik, hem de Chicago ile!

Persembe aksami once Soho'da Imli Restaurant'da Hint mutfaginin tadina baktik. Kojonun begenmeyecegini, doymayacagini ve gece boyu huysuzlanacagini dusunuyordum ama beni cok sasirtti masallah! Hic ekmek yemeden doymayi basardi (ekmek gelmedi masaya, biz de bunlar boyle yiyor herhalde diye istemedik, ama ana yemegin yaninda pilav vardi). Patates keki ile basladik, daha dogrusu  kojo basladi, ben cok aci oldugunu ogrenince vazgectim, onun yerine kitir ekmek uzerine krem yogurt ve uzerine nar eksisi soslu (baska seyler de vardi ama ana maddeler bunlardi) bir baslangic yedim. Biraz tatli geldi, tamamini yyemedim. Ana yemek olarak kori sosunda sicak peynir ve bezelye ve yaninda pirinc pilavi geldi. Once kup seklindeki peynirleri tavuk sandik ama sonra peynir oldugunu hatirlayarak yemeye devam ettik :) Tatli olarak da portakal aromali (kabuklari da vardi) cikolatali dondurma vardi. Kokteyl bardaklarini cok begendigimi yazmadan gecmeyeyim :) Buzlu cayimizi afiyetle ictik. Ortam guzeldi, yemek sirasinda yemeklerde ne oldugunu ve nasil yapildigini anlatan biri geldi yanimiza. Servisi begendik, fiyatlar da fena degildi. Disari ciktigimizda biraz usuduk ama kalabalik ama sakin bir hizda akan sokaklarda yurumeye baslayinca soguk oldugunu unuttuk!

Saat 8'de Covent Garden'da Cambridge Theatre'da Chicago basladi. Konu genel olarak, Roxie Hart isimli bir kadinin Fred Casley adli asigini oldurmesi ve kocasi Amos'a onun hirsiz oldugunu ve kendini savunmak icin oldurdugunu anlatarak ikna etmesi ile uckagitci bir avukat olan Billy Flynn ile anlasilmasi ve sonrasinda Roxie'nin gazetelerde boy gostermesi uzerine.. Ama Roxie'nin bu unu kisa suruyor, sonuc olarak beraat ediyor ve kendisi gibi bir hikayesi olan Velma Kelly ile birlikte sarki soyleyip sans etmeye basliyorlar. Muzik, orkestra, dekor, isik, sahne ve performans gercekten cok guzeldi. 20'li yillarin jazz, blues muzikleri hakimdi programa. Ben bayildim :) Zaten bu muzikal yillar once film olarak da cekilmis. Hatta bir versiyonunda (2002) Richard Gere, Renee Zelleweger ve Catherine Zeta-Jones oynamislar. 1997'den beri muzikal Londra'da gosterimde..

Performans boyunca sahnelenen muzikler sirasiyla sunlar:

OVERTURE
ALL THAT JAZZ (begendim)
FUNNY HONEY
CELL BLOCK TANGO (bu da cok guzeldi)
WHEN YOU'RE GOOD TO MOMMA (cok guclu bir sesti!)
ALL I CARE ABOUT IS LOVE (gorsel performans cok guzeldi, beyaz tuylu seyler tasiyan kizlarin adami ortalarina alip yaptiklari figurler cok hostu)
A LITTLE BIT OF GOOD
WE BOTH REACHED FOR THE GUN
I CAN'T DO IT ALONE
MY OWN BEST FRIEND
I KNOW A GIRL
ME AND MY BABY
MR. CELLOPHANE    (Kojonun favorisi)
WHEN VELMA TAKES THE STAND
RAZZLE DAZZLE
CLASS
NOWADAYS
HOT HONEY RAG
DEVAMINI OKU

25 Kasım 2009

Pazar Gunu Sefasi


Haftasonu hem calisip hem kendimi odullendirme olayi Pazar gunu de devam etti :) Sabahtan biraz calisinca aksam kojo ile evin yakinlarindaki Meze Mangal Restoran'a gitmeye karar verdik. Bize yakin olmasi baska yerlere gidip risk almamizi onluyor :)



Burada et yemek bizim icin biraz sorun, o nedenle evde et pisirmiyoruz. Sedece balik tuketiyoruz. Disarida da test edip onayladigimiz yerlerde kirmizi et yiyoruz. Onlar da kotunun iyisi aslinda. Deli dana olayindan sonra UK'de dana eti nerdeyse yenmez olmus, tum restoranlar kuzu etine kaymis. Onu da her yerde iyi yapamiyorlar, daha dogrusu bizim damak zevkimize pek uymuyor. Genelde az pismis yiyorlar Ingilizler, cok pisirin deseniz bile kirmizi kirmizi geliyor etler... Neyse, Meze'ye gidince bizim gozumuz dondu tabi, mercimek corbasi le basladik, kozlenmis domates-biber esliginde kusbasili pide ve beyti durum ile devam etik. Ortaya da kalamar soyledik. Normalde yedigimizin rahat uc kati yemisizdir! Zaten eve gelince bir agirlik coktu, bir uyku bastirdi ama kafamizi tutamiyoruz :) Bunye alisik degil ne de olsa!

Restoranla ilgili yorumlar icin tiklayiniz.
DEVAMINI OKU

23 Kasım 2009

Kiz Kiza Bulusma



Haftasonu, donem sonuna yetismesi gereken 3 projeden birini bitirmeye adadim kendimi. Cok istedigim gibi verimli calisamasam da, projelerden biri bitmeden haftasonu bitmeyecek diye inat edince pazar gecesi normalden daha gec bir saatte yatarak da olsa tamamladim birini! Super! Darisi digerlerinin basina!

Cumartesi aksami burada tanistigim arkadaslarimla kiz kiza bir bulusma gerceklestirdik. Southwark'daki Ev Restoran'a gittik. Acaip yagan yagmur, semsiyemi ikide bir ters donduren ruzgar, elimdeki google maps'den print edip okumya calisirken yagmur damlalarindan hamura donen bir yol tarifi esliginde Waterloo sokaklarinda kaybolmamla basladi gece! Yanlis yone gittigimi fark etmem uzun surmese de sakir sakir yagan yagmur ve son hiziyla esen ruzgarda iki dakikalik yolu onbes dakikada almam pekhos olmadi tabi. Neyse, tekrar istasyona dondum ve haritayi tekrar gozden gecirip tekrar denedim ve bu sefer basardim :) Tabi olan fon cektigim saclarima oldu, gidene kadar tekrar kivircik hale geldiler, hatta daha da kotusu kabarip bonus kafa gibi gorunmeme yol actilar.

Blog dunyasindan tanistigim ilk kisi Esra'nin sayesinde cok ama cok eglenceli bir aksam gecirdik! Esra ile Londra'ya gelmeden once baslayan muhabbetimiz burada iyice koyulasti! Sagolsun beni kendi arkadas cevresi ile hatta denk geldiginde Turkiye'den gelen aile ve akrabalari ile bile tanistirdi! Frekanslarimiz biribirini tutunca aktiviteler birbirini takip etti.

Ev Restoran'in yemekleri gayet basariliydi. Kekikli kulbasti ve mezeler gercekten cok lezzetliydi. Tatlilar icin superdi diyemeyecegim ama yedigim cikolatali kek tazeydi. Tum siddetiyle yagan yagmura inat saatlerce muhabbet ettik, birbirimizin hayatlarina ortak olduk, hikayelerimizi paylastik, birbirimize tavsiyeler verdik, ve tabi ki bir sonraki aktiviteyi konustuk :)

Soylemeye gerek yok tabi, bir sonrakini iple cekiyorum! Turkiye'ye donunce belki de en cok bu kiz kiza bulusmalari ozleyecegim...
DEVAMINI OKU

17 Kasım 2009

Belcika


Haftasonu, aylar oncesinden Eurostar yolculugu yapalim diye Belcika'ya aldigimiz biletlerle Belcika'ya gittik. Mans Tuneli ile Avrupa anakarasina gitmeyi Londra'ya geldigimizden beri istiyorduk ama bir turlu kismet olmamisti. Eurostar, Londra'yi Paris ve Bruksel'e bagliyor. Paris'e gecen sene ucakla gittigimiz icin geriye bir tek Bruksel kaliyordu. Dogumgunume denk getirdigimiz gezi cok anlamli oldu :)

Saatte 300 km hiz yapan trenlerle Bruksel'e 2 saatte vardik! Gayet rahat ve sorunsuz bir yolculuktu.




Bu arada haftasonu Ingiltere genelinde bol yagis ve maddi hasarli firtina bekleniyordu. Hatta her yil Kasim ayinda yapilan Lord Mayor's torenlerinin aksamki programlari hava muhalefeti nedeniyle iptal edilmis! TV de devamli uyarilar yapiliyordu. O yuzden tam zamaninda gitmisiz :) Hem Lord Mayor'u kacirdigimiza da uzulmedik boylece!

Bruksel'e varinca tren istasyonuna cok yakin olan otelimize gittik hemen. Henuz erken oldugundan odamiza yerlesemedik, cantamizi birakip Kuzey Avrupa'nin Venedik'i olan Bruges'e gittik, yine trenle.

Trenler cok eski gibi gorunuyor ama hem konforlu hem de hic ses yapmiyor. Bruges oldukca turistik ama gercekten eski cagdan kalma bir kent. Belcika'da eski yapilari korumak adina binalarin on cephelerinin yikilmasina izin  erilmiyormus. Icleri ne kadar modern olursa olsun disaridan gorulen on cephe yuzyillar oncesinden yapilmis olan kisim. Hatta Gent'te 5 yildizli bir otelin icine girip gozlerimizle de gorduk, hic disaridan gorundugu gibi degil yapilar!


Belcika cikolatasi ile unlu oldugundan adimbasi cikolataci vardi her yerde. Cikolatadan yapmadiklari sey kalmamis, akliniza gelen herseyi yapmislar cikolata ile! Bir de biralari meshur tabi. Hatta Bruges'de Bira Festivali vardi, ona da denk geldik yani :)

Mevsim itibariyle cok kalabalik degildi, rahatca gezdik sokaklarda! Bir de Christmas Markt'lar vardi, yeni yeni kurulmaya baslanan. Yilbasinin geldigi yer yerde belliydi.









Bruges'ten sonra Bruksel'e donduk ve gunun kalaninda sehir merkezinde dolastik. Gunduz gordugumuz yerleri bir de aksam gorduk, gece aydinlatmasi ile tarihi mekanlara degisik bir hava katmislar.














Pazar gunu Gent'e kojonun liseden arkadasini ziyarete gittik. 1 aylik bebekleri ile yeni yasamlarina adapte olmaya calisan bir aileye tanik olduk :) Bol sohbet, muhabbet, yeme-icme derken bayagi oturduk. Daha sonra Gent merkezini gezdik. Bruges'e gore daha kucuk olan Gent, Venedik'e Bruges'den daha cok benziyordu bence. Bir ara saganak yagmur yagdi ama biz gezmeye devam etttik :) Gent'ten sonra Antwerpen'e gectik ve orayi da dolastik Antwerpen Rotterdam'dan sonra Avrupa'nin 2. buyuk limanina sahip. Gent'ten daha buyuk bir sehir. Tren istasyonlarina hayran kaldik, cunku saydigim kadariyla 4 katli bir tren istasyonuna sahip kent! 4 katta da peronlar var ve calisiyorlar! Inanilmazdi!













"Brussels In a Nutshell" turumuz pazartesi sabahi Bruksel'den Londra'ya gelmemizle son buldu.

Belcika'nin kuzeyi ile guneyi arasinda ciddi farklar var. Kuzeyde Flamanca ve Almanca konusulurken, guneyde  Fransizca tercih ediliyor. Ama herkes Ingilizce biliyor o ayri :) Is bulmak icin cok dil bilmek sart orada. Kuzey Holanda'ya, guney de Fransa'ya baglansin, bu is de burada bitsin diye tartismalar varmis gundemde, ne zamandir. Bruksel ise ayri bir statuye sahip, biraz da Avrupa Birliginden kaynaklaniyor bu durum.

Sonuc olarak, hem UK'deki kotu havadan kurtulduk, hem yeni yerler gorduk, hem arkadas ziyareti yaptik, hem dogumgunu kutladik, hem hava degisikligi yaptik, hem Eurostar'i test ettik.... Bu liste uzar gider! :)
DEVAMINI OKU

13 Kasım 2009

Susam Sokagi


10 Kasim 1969'da ilk bolumu yayinlanan Susam Sokagi, orijinal adiyla "Sesame Street", cocuklugumun en guzel ve en anlamli anilarindan biridir. Hic kacirmaz her gun izlerdim. Benim kardesim oradan okuma-yazmayi ogrendi ve ilkokulda 1. sinifi atlayarak 2. siniftan basladi! :)

Butun karakterlerini ayri ayri severdim, tum sarkilari ezberlerdim. Hala da ne zaman gorsem izlerim, soylerim, cocukluguma donerim. Gerci kojoya gore ben hala cocukmusum, o ayri :P

Susam Sokaginin 40. yili onuruna google doodle lar Susam Sokagi karakterlerine burundu! Google bu isi cok guzel yapiyor bence, cok basarili tasarimlar, oyle degil mi?

O kadar cok anim var ki Susam Sokagi ile ilgili, baslasam gunlerce yazarim herhalde! Hey gidi gunler heyyyy!!!

Dizinin hala yayinlaniyor olmasina cok sevindim. Gerci gunumuz cocuklari yeni nesil icatlarla ilgilenmeyi daha cok seviyorlar (bkz. pokemon, sihirli zimbirtilar falan) ama insallah Susam Sokagi hep yayinlanir, cocuklar torunlar hep birlikte tekrar tekrar izleriz :))

Gun gunesli
Insanlar neseli
Sen de gel oyna
Susam Sokaginda

Dostluk ve nese
Sariyor her yeri
Gel katil bize
El el ele

Sev dunyayi
Acilir her kapi
Iste Susam Sokagi!


DEVAMINI OKU

12 Kasım 2009

Haftasonu Gezmeleri - Bournemouth



Gecen haftasonu gunu birlik guneye indik, sahil kenarinda kurulu Bournemouth'a gittik. Kojo'nun cok sevdigi bir grubun turnesi var bu ara, o konsere gitmek istedi. Ben de gunduz ona eslik ettim, aksam ben erken dondum, o  konsere gitti. Boylece bir tasta iki kus vurmus olduk :)


Daha once guneyde deniz kenarinda Brighton'a gitmistik ama Bournemouth'u daha cok sevdik sanki. Sahil altin kum, hic tas yok. Brighton'da da kum yok, hep cakil sahil. Upuzun sahilde yuruyup bol bol deniz havasini icimize cektikten sonra yine denize karsi oturup guneslendik. Sansimiza hava cok guzeldi, gun boyu gunes vardi gokyuzunde. Bournemouthlular tarihte ilk kez "beach hut" dedikleri sahil kulubelerini bulmuslar, boyle adlarini duyurmuslar. Sahil kenarinda yanyana dizili bir masa birkac sandalye ancak alabilcek kadar kucuk kulubeleri kiralayip piknik yapilabiliyor. Gorunusleri cok seker, biz oradayken birkac tanesinin kullanildigini gorduk, cok sevimliydi manzara.











Sahilde dolastiktan sonra sahile tepeden bakan yol uzerinde Russell-Cotes Muze ve Sanat Evi'ne gittik.  Russell-Cotes ciftinin yasadigi evi muze haline donusturmusler ama oldugu gibi birakmislar yasam alanlarini. East Cliff Hall adi verilen evde Sir Merton Russell-Cotes (1835-1921) ve Lady Russell-Cotes (1835-1920) olene kadar yasamislar. Evin yapimina 1897 yilinda baslanmis ve 1901 yilinda tamamlanmis. 15 Temmuz 1901'de Sir Merton karisina dogumgununde hediye olarak bu evi vermis. Bu tarih ayni zamanda Kralice Victoria'nin olum tarihi ve ev de Victoria tarzinda yapilan binalarin sonuncularindan biri. 


Victoria zamaninin diger zenginleri gibi Russell-Cotes cifti de dunyayi gezmeye meraklilarmis. Japonya, Avustralya, Rusya, Amerika ve Hawai gibi yerlere giden cift, oradan getirdikleri esylari evlerinde koleksiyonlarina katip sergilemisler.  Evde Japonya gezilerine ait bir kat bulunuyor zira Japon kulturunden cok etkilenmisler. Cift daha hayattayken, 1907'de evlerini icindeki koleksiyonlari ile birlikte Bournemouth halkina bagisladiklarini aciklamislar. 1909 yilinda her ayin ilk Carsamba gunu evlerini ziyarete acmislar. 1920 ve 1921 yillarinda da once Bayan Russell-Cortes sonra da Bay Russell-Cortes yasamini yitirmis. 



Evde fotograf cekmek yasakmis ama ben bunu cikarken fark ettim! O kadar bakinmama ragmen uyari tabelasi vs. gormedim, kimse de beni uyarmadi. Tam cikmaya yakin bir tabela gordum! Ama is isten gecmisti. Evi cok begndik, kojo "Ayni Masumiyet Muzesi" gibi dedi..
Sonrasinda sehrin carsisini ve meydanlarini dolastik. Parklari, bahceleri gercekten cok guzeldi. Yazdan kalma gunesli bir gunu deniz kenarinda gecirmek cok hostu!




DEVAMINI OKU

8 Kasım 2009

Komedi Gecesi


Cuma aksami komedi izlemeye gittik kojo ile. Ne zamandir TV deki stand up sovlari izliyorduk ama canli izlerken anlar miyiz anlamaz miyiz emin degildik. Sonucta kulturler farkli, milletin kahkahalarla guldugu seylere biz bon bon bakabiliyoruz zaman zaman! Ama denemeden emin olamayiz degil mi diyerekten ilk denememizi gerceklestirdik. Tv de izlediklerimiz genelde kocaman salonlarda, tiyatro gibi sahnelerde yapilanlardi. Biz de oyle bir yere gidecegimizi sandik. Ama gidince anladik ki, gece klubu gibi bir yer! Millet icecegini aliyor, istedigi gibi takliyor falan... Mekan cok guzeldi yalniz, oyle basik yerlerden degildi, cok zevkli dosenmis, yuksek tavanli, evet karanlik ve los isikli (ama gece klubu dedigin oyle oluyo sonucta) ama insani baymayan bir yerdi. Sahnenin oldugu yer normalden birkac basamak alcakta. O gece bayagi yagmur yagdigi icin sanirim, cok kalabalik degildik, yaklasik 40 kisi kadardik. Bazi yerler rezerve idi, o yuzden rezerve olmayan yerlere oturmamiz gerekiyordu. Ikinci siraya oturduk kojo ile, onumuze birileri gelsin de sap gibi kalmayalim diye bakinmaya basladik kojo ile :) Neyse bir cift geldi onumuze ama kojonun onu acikta kaldi. Sov baslar baslamaz acilisi yapan kisi ortami yumusatmak ve insanlari kaynastirmak icin birkac kisi takilmaya basladi. Adin ne, ne is yapiyorsun, nerelisin gibi sorular sorup sonra espiri yapmaya basladi. Biz bize sormaz insallah derkene adam bir anda "Sen gozlerini kaciriyorsun benden, bana birsey sormasin diyorsun galiba, yoksa buralardan degil misin?" demez mi kojoya! Insanin aklina gelen basina geliyor iste! Kojo sok oldu tabi, boyle bir sey beklemiyordu, hic birsey demedi, ama amcam bir muddet takilmaya devam etti. Ilk ara verildiginde kojo birsey soyleseydim diye biraz hayiflandi ama ben "Birsey soyleseydin gerisi gelirdi, bosver daha iyi oldu" diyerekten rahatlattim onu. Neyse, oldu bitti artik bize bir daha bulasmazlar diye dusunurken, ne kadar saf oldugumuzu diger bolumelerde anladik. Zira her gelen yeni komedyenden sonra ayni amca gelip yine seyircilere takildi, kojoyu da ihmal etmedi tabi :)) Ama bu sefer bizimki de cevap verdi :)

Gelen komedyenler cok basariliydi, ozellikle sonuncusu gitar calip sarkilar da soyledi, bir de egzantirik bir alet ile ayni anda sanki 10 kisi sarki soyluyormus gibi bir hava yaratti, superdi o anlar :) Ikincinin tipi cok komikti, genelde espirileri kotuydu ama hepimizi cocugun tipine ve mimiklerine guldugumuz icin o da eglenceli gecti. Hatta cocuk bir ara "Kac kisi espirilerime degil bana guluyor?" diye sordu :)) Bir de salondaki en uzun sure beraber olan cift bizmisiz, onu anladik. Adamlar birkac cifte ne zamandir birlikte olduklarini sordu da, oradan anladik onu da. Orta yasli ciftler vardi mesela, ben kafadan 6-7 sene olmustur bunlarin diye dusunuyordum ama kadin "9 ay oldu" demesin mi! Bize sorsaydi kesin ellerinden kurtulamazdik! Zaten kojo o esnada bana donup "Bizim kac oldu yaa, 2004'te mi cikmaya baslamistik neydi?" dedi panik bir sekilde! Gecenin sonunda yaklasik 6,5 yildir birlikte oldugumuzu fark etmemiz sok etkisi yaratti biraz bizde!!

Sonucta guzel bir aksamdi. Adamlari bayagi bayagi anliyoruz artik, espirilerini bile :) Bu hos tabi, zira Ingiliz aksani (hele Scottish aksani daha da beter) Amerikan aksanindan daha az anlasilir ama cozduk biz artik :) Yine gider miyiz, tabi ki! :)
DEVAMINI OKU

6 Kasım 2009

Jole

Kojo saclari kisacik kestirmistir TR'de.

- Ne guzel artik soyle havaya kaldirip sekil verirsin saclarina.
- Jolem yok ki!
- Var dolapta jole.
- Yok, surmem ben jole!!

:))
DEVAMINI OKU

5 Kasım 2009

GDO'lu Urunler



"Dünya dünya olalı  beri mısırın püskülüne konan kelebeği, artık 'konmamaya' ikna etmek üzere mısırın genetiğine işlenen bir kimyasal, yıkamakla çıkmaz, biliyorum; çünkü kızımın gözlerinin yeşili gibi, o kimyasal da, tümüyle mısırın kodlarında artık. Üzerinde ya da etrafında değil. İçinde.
Kelebek konarsa mısırın püskülüne ve yumurtalarını bırakırsa eğer, ürünün bir kısmı zarar görür, doğru. Ama, o mısırı kızım yediğinde, içine işlenen, yıkamakla temizleyemeyeceğim, haşladığımda gitmeyecek o kimyasal, kızıma ne yapar... Asıl onu merak ediyorum ben.
Diyorlar ki "üreticisi, eğer, GDO'lu ürünün zarar verdiğini fark ederse,ürününü piyasadan çeker!"
Diyorum ki, "benim kızım denek değil!"



Fikir sahibi damaklar "Ne Yersek O'yuz" diyor. Ben de bu sozu sik sik soylerim, cevremdekilere de hatirlatirim. GDO'lu urunleri yememek icin organik urunlere yonelmeli, kisa vadede bunu yapabiliriz sanirim. Belki cepten daha cok para cikacak ama uzun vadede daha karli olacagimizi dusunuyorum. Ama itiraf etmeliyim ki, bu ulkeye geldigimizden beri buyuk marketlerde alisveris yapmiyoruz. Bakkalda ne varsa onu aliyoruz. Meyve-sebze icin de semt pazarina gidiyoruz, ama satilan urunler organik mi degil mi bilmiyoruz. Sadece tedarik zincirinin daha kisa oldugunu dusunuyoruz. Bir de taze ve ayni para ile daha cok miktarda meyve-sebze alabiliyoruz. Ama nedense buradaki duzenlemelerin insan yararina oldugunu dusunuyorum, o yuzden kendimi daha guvende hissediyorum. Malum, TR'de hala oturmamis bir duzen, gecirilmemis demokrasi evreleri var. Nerden baksan bura ile arasinda 100 yil vardir. Neyse, bu mevzulara girmeyeyim, kactim o halde...
DEVAMINI OKU

Susi


Bugun Wasabi'de susi yedim. Eee, bunda ne var diyeceksiniz. Soyle ki, benim kojo yemek konusunda biraz muhafazakardir, oyle her seyi "Tamam hadi deneyelim baklim" diye indirmez mideye. Arastirir, ne var icinde sorar, nasil yapildi sorar, sorar da sorar. Hal boyle olunca degisik mutfaklari denemeye merakli ben de ona eslik etmek icin Turk yemekleri disinda birsey yiyemem. Aslinda kojo bana karismiyor, ama ben onsuz takilmak istemiyorum, o yuzden ben de yemiyorum oyle degisik seyler. Ama ne zamandir icimde kalan birsey susi yemek. Matah birsey oldugundan degil, sadece burada nasil yapiliyor denemek icin. TR'de yedigim susiler biraz agir gelmisti sanki, oyle hatirliyorum. Bugun Wasabi'ye gittim bir arkadasimla. Ve yedigim susiler gercekten hafif ve cok lezzetliydi. Megersem gunluk olarak yapiliyormus, o yuzden tazecikmis. Afiyetle bir porsiyon yedim, sosuyla birlikte. Eve gelip kojoya birlikte yiyebilecegimizi, gorunusuyle tadinin cok farkli oldugunu soyledim. Bana "sonucta cig balik yemiyor musun?" dedi. "Yani, evet.." dedim. "Baska sorum yok" dedi ve gitti :) Bu hikaye de burada bitti :)
DEVAMINI OKU

4 Kasım 2009

This is It!


Michael Jackson'un olmeden once hazirliklarini yaptigi dunya turunun prova goruntulerini iceren "This is It" i izledik bugun. Nasil da diri, enerjik ve hayat dolu gorunuyor Michael orada..
Cocuklugumun ikonlarindan biri Michael Jackson. Benim kusagimin buyuk cogunlugu icin de boyledir sanirim. Ortaokul hazirlik sinifinda, Ingilizce ogrenmeye yeni baslamis 10 yasindaki cocukken, yilbasi hediye ceklisinde Togan arkadasimin aldigi Dangerous kaseti ile yakinen tanistim Michael'la. Daha oncesine gidecek olursam, ilkokul 4. ya da 5. sinifta buyuk kardesinin etkisiyle yabanci muzik dinleyip dans etmeye baslayan Sebnem arkadasimin dans ve vokal arkadasiydim. Tenefuslerde okulun arkasina gidip birlikte dans figurleri yapardik. Birkac tane yabanci sarkinin nasil soylendigini gosteren kagitlarim oldugunu hatirliyorum bir de, sanirim oradan bakip ezberlerdim. Madonna'nin sarkilari vardi bunlarin arasinda, Michael'in var miydi tam hatirlamiyorum. Zaten kimin oldugu onemli degildi benim icin,  maksat eglenmek olsun, bir iki dans figuru yapip birlikte sarki soylemek amac. 
Ortaokul hazirlikta tanistigim Michael, ilk yabanci kasetim oldu. Sonra baska gruplarla tanistim, Take That, East 17 gibi. Mektup arkadaslarimin etkisiyle oldu onlar da. Ingiltere'den, Amerika'dan ve Malezya'dan birer mektup arkadasim vardi. O zamanlar hem ingilizce gelistirmek hem de diger kulturlari tanimak icin mektup arkadasligi zincirleri vardi, nasil da populerdi. Benim de 3 tane vardi iste. Bu yabanci gruplari da sanirim Ingiltere'deki arkadasimdan ogrendim. Sagolsun bana ying-yang bir kolye gondermisti bir keresinde, hala takiyorum. Aslinda buradayken keske onu tekrar bulabilsem. Amerika'daki asmis bir tipti, bana gun icinde yaptigi binbir aktiviteyi anlatirdi, hayat tarzi kesinlikle beni asmisti onu hatirliyorum. Malezya'daki cok sevimliydi, benden biraz kucuktu, Ingilizce'yi o da yeni ogreniyordu ve bazen onu anlayamiyordum. Kim bilir o da benim icin ayni seyleri dusunmustur belki!

Neyse, nerden nereye geldim. Ne diyordum? Evet, Michael. Ortaokulda baslayan tanisikligimiz yillar icinde devam etti, diger kasetlerini de aldim, bol bol dinledim. "Eni badi vokke" diye soyledigim sarkinin "Annie are you OK?" oldugunu anlamam bende sok etkisi yaratmisti :) Bazi sarkliarini cok sevdim, bazilarini hizlica gectim ama bana her zaman erisilmez, siradisi, sanki ucuncu tur gibi gelirdi Michael. Hala da oyle oldugunu dusunurum. O yuzden olumune cok sarsildim, cok uzuldum. Sanki hic olmeyekmis gibi gelirdi bana, yani tam ifade edemiyorum ama sanki ne bileyim daha 100 yil daha yasar gibi gelirdi. Onun olecegi hic aklima gelmezdi. Oldugu gun Total'daki stajimin sanirim ilk gunuydu. 13. kattaki ofisin girisindeki duz ekran TV'den izledim ilk haberleri. Cok tuhaf bir duyguydu. Sanki cocuklugumun bir parcasi daha olmustu. Isin ilginc tarafi olmeden once yapacagi dunya turuna Ingiltere'den, Londra'daki U2 Arena'dan baslayacakti. Ve Londra'da aylardir bu konusuluyordu. Bilet almak kolay degil tabi, bir suru de para. Kojoya "Biz de mi gitsek Michael'a" dedigimi ve ciddi ciddi gitmeyi dusundugumu hatirliyorum. Ama olmadi, ne bana ne baskasina kismet oldu Michael'i tekrar sahnede gormek. Butun bunlari Londra'da yasamak cok daha ilginc bir deneyim oldu benim icin. Cunku buradaki "Michael Jackson donuyor" havasi daha coskulu, daha icten ve daha kendisine yakisir sekildeydi bence. Cenaze torenini, hele kucuk kizinin konusmasi hala gozlerimin onunde. "Dunyanin en iyi babasi benim babamdi" dedi kizi, nasil da tatli bir sey! 


Huzur icinde yat Michael, mekanin cennet olsun. 
DEVAMINI OKU

3 Kasım 2009

Yagmur Botlari


Bugun acaip yagmur yagdi. Artik sezon acildi diyebilirim. Okula giderken de gelirken de sakir sakir yagan yagmur eslik etti bana. Sakir sakir yagdi ama hic rahatsiz etmedi. "Hay Allah, nerden cikti bu simdi, her yerim camur olacak tuh!" gibi cumleler kurdurtmuyor burada yagmurlar. Evet, siddetli yagiyorlar bazen ama gercekten rahatsiz etmiyorlar. Her yeri tertemiz yapiyorlar. Daha da ilginci, insanlar yagmurla yasamayi oyle bir ogrenmisler ki, ruh hallerini yagmurun ya da kapali havanin etkilemesine asla izin vermiyorlar. Yani yine mutlular, yine gulumsuyorlar! Bu ulkenin bana kattigi ya da katmasini diledigim ozelliklerden biri de bu galiba. 


Hava boyle olunca yine Burberry botlarimi giydim. Ustune de kirmizi sirinlik muskasi paltomu giyince iyice cocuk oldum ben :) Her su birikintisini atlamadan ustune basan, yagmuru tam yasamak icin binalarin dibinden degil de caddeye yakin yerden yuruyen, arabalarin islatmasina aldirmadan ilerleyen mutlu bir cocuk! Hele donus yolunda cok keyiflendim, sonbahar yapraklarinin olusturdugu yiginlara basa basa geldim eve :)


"Havalar nasil olursa olsun sizin havaniz guzel olsun!" Ne kadar guzel soylemis buyugumuz ;)
DEVAMINI OKU

2 Kasım 2009

Kasim Geldi Ya, Bu Sefer Kesin Kis Geldi!


Bu sefer kesin kis geldi! Gecen hafta yazdan kalma gunler yasadik, hava 20 derece civarindaydi. Ilikti hava, gunes vardi. Bu hafta ise tam tersi, nasil bir ayaz, soguk anlatamam! Kasim ayi basladi ya, tamam artik kis ulkesinin sinirlari icine hosgeldiniz! Bir de dun acaip yagmur yagdi, goz gozu gormuyordu yagmurdan, o derece!



Yagmur botlarimi giydim firsattan istifade! TR'de olsam ne kadar kullanirdim bilmiyorum ama bu ulkede plastik yagmur botlari acaip ise yariyor! Odedigim paranin hakkini veriyorlar tam anlamiyla :) E bahse konu olan botlar Burberry olunca bol bol giymek gerekiyor zaten, ki amorte etsin kendini ;)

Kisi ozledim mi bilmiyorum; belki yukaridaki gibi kar yagmis sokaklarin sakinligini, sessizligini ve gelin beyazi olan manzarayi doyasiya izlemeyi evet! Ama etek ve saclari ucusturan yaramaz ruzgari, yuzumu ve ellerimi kupkuru yapan ayazi ozledigimi hic sanmiyorum!

Yine de tadini cikarmali her gunun, her havanin... Sikayet etmektense iyi tarafindan bakmali dimi ;) 

Fotolar: bealing.wordpress.com
DEVAMINI OKU

1 Kasım 2009

Guzel Bir Gun

Ne zamandir boyle keyifli bir gun gecirmemistik, daha dogrusu ne zamandir kari-koca birarada degiliz ya, ondan :)


Sabah kalkip disarida kosu yapalim dedik ama disariya dim atar atmaz deli gibi yagmur yagdigini gorup mecburen iceri girdik. Kaldigimiz yerin spor salonuna gidelim bari dedik, madem spor yapma niyetiyle ciktik :) Guzelce sporumuzu yapip dusumuzu alip kahvaltimizi ettik. Sonrasinda bana bir uyku coktu.. Daha dogrusu, disarida sakir sakir yagmur yagarken hemen herkesin isteyebilecegi turden bir ortam: Elinde sicak cikolata, Tv karsisinda, battaniyenin altinda eski filmler izlemek ve sonrasinda mayisip koltukta uyuyakalmak. Hepsini sirayla yaptim :) Nasil huzur veren birsey bu yaaa... Dusundukce gulumsuyorum hala :) Koltukta baslayan sekerleme yatakta son buldu. Bir zaman sonra kalkip biraz evde oyalandiktan sonra disari, market alisverisine ciktik. Turk bakkalla muhabbetimizi de ettikten sonra eve gelip yemek yaptik. Bir guzel kumpir yaptik ki superdi :) Bu arada gun boyu bir film izleyelim diyip duruyorduk kojo ile.. Ice Age 3 istedi canimiz ama kojo istedigi gibi birsey bulamadi internette. Bir ara ben izlemedigim son birkac bolumluk Lost izleyeyim dedim ama o da sarmadi. Sonra kojo bugun indirdigi filmlerden birini acti, "The First Year" diye insanligin baslangicinda gecen bir komedi filmi, ama o da sarmadi bizi. Sonra yemek sirasinda oylesine bakinirken "H.a.d.i.g.a.r.i C.u.m.h.u.r" diye dizi oldugunu dusunerek actigim bir filme denk geldik. Sonradan bunun bir film oldugunu anladik. Uzun zamandir izledigim en guzel Turk filmiydi diyebilirim. Acik sacik konusmalarin olmadigi, belden asagi seylerin ne goruntude ne de konusmalarda gectigi, oyuncular arasinda yerel sive ile konusmalarin oldugu, Bodrum'da gecen bir film. Sikilmadan izledik. Yonetmenligini ve senaristiligini H.ar.un Oza.kinci (Yon.c.a Ev.cim.ik'in eski esi) yapmis, basroldeki kiz esiymis. Biz basarili bulduk, tavsiye ederiz!
DEVAMINI OKU

SOSYAL AĞLAR


İZLEYENLER

Blog Arşivi

HER GÜN MUTLAKA

NE ARADINIZ, YARDIMCI OLALIM?

Kişisel Blog

Copyright © Benden ve Bizden | Powered by Blogger
Design by Lizard Themes | Blogger Theme by Lasantha - PremiumBloggerTemplates.com