27 Ocak 2010

Les Miserables - Sefiller



Hafta basinda Victor Hugo'nun romaninin muzikale uyarlanmis performansi vardi ajandamizda. Les Miserables (Sefiller), 1985'ten beri Londra'da gosterimde olan bir muzikal. Performans biraz uzun suruyor, arayi 1,5 saat sonra veriyorlar! Kostumler ve muzikler cok basarili. Sanirim en populer sarkisi "I dream a dream". Youtube'da izlenme rekorlari  kiran ve "Ingiltere Yildizini Ariyor" tarzi bir yarismada unlu olan Susan Boyle tarafindan seslendirilen bu sarki aslinda bu muzikalin bir parcasi. (Susan Boyle'i izlemediyseniz mutlaka gorun derim. Ilk sahneye ciktiginda juri tarafindan kucumsenerek karsilanan 47 yasindaki Boyle, sarkiyi soylemeye basladiktan sonra tum salonu hayretler icinde birakti ve ondan sonra sohret oldu!)
DEVAMINI OKU

25 Ocak 2010

Cromwell




Bu hafta izledigimiz diger bir film, Ingiltere tarihinden bir kesiti konu aliyordu. 1970 yapimi film, Oliver Cromwell (1599-1658) adli bir Ingiliz ciftcisinin ulkeyi yoneten Kral I. Charles’in politikalarindan yilmasi ve ailesiyle ulkeyi terk etme planlari yaparken kendini parlementoda bulmasi ile basliyor. Bu politikalar arasinda ortak kullanimdaki araziyi varlikli kisilere tahsis etmek ve Ingiltere kilisesine Papalik tarzi yaklasimlar getirmek yer aliyor. Aslinda Charles  koyu bir Anglikan, ancak Fransiz karisinin Katolik inanclarini yasamasina izin veriyor; ancak oglu Wales Prensinin bu sekilde yetistirilmesini istemiyor.
Kral Charles, o sirada ulkede yasanan Iskoc ve Irlanda ic savasini bastirmak icin paraya ihtiyac duyuyor ve bu nedenle Parlamentoyu toplatiyor. Ancak parlamento, anayasal monarsiye gecmedikce Kral’in isteklerini Kabul etmeyecegini bildiriyor. Yetkilerini devretmek istemeyen Kral da, kralicenin de etkisiyle, bunu kabul etmeyecegini soyleyerek Parlamento’ya bu konuda teklifte bulunan 5 uyeyi tutuklatma girisiminde bulunuyor. Boylece ulkede ic savas basliyor. Parlamento demokrasi icin halkin temsil edilmesi gerektigini ve kralin halkin iradesine karisamayacagini soyleyerek kral karsiti bir tutum takiniyor. Savas icin Oliver Cromwell, ordunun generali unvanini aliyor. Bu arada Kral Charles, savas icin Iskoc ve Irlandalilardan yardim istiyor (denize dusen yilana sarilir). Ic savastan halk galip cikiyor ve sonunda Charles halkin gozu onunde idam ediliyor. Ve Cromwell, ailesine ve ciftcilige devam etmek uzere tekrar Cambridge’e donuyor.
Yalniz film burada bitmiyor. Ulkede monarsi olmaksizin parlamento yonetimi basliyor ama kisa sure icinde parlementerler kendi ozel meselelerine dalip halki unutuyor (tarih hep tekerrur mu etmis ne?) ve etkisiz bir hale geliyor. Bunun uzerine Cromwell darbe yaparak parlamentoyu dagitiyor ve halk icin halkin temsil edilecegi bir olusum yaratmak uzere harekete geciyor. Bu olaydan 5 yil sonra Cromwell oluyor, ancak 5 yil icinde demokrasiye gecis adina pek cok seye imza atiyor: ulkede egitim kurumlarinin yayginlasmasindan tutun yarginin bagimsizligina kadar pek cok alanda reform yapiyor. Cromwell oldukten sonra I. Charles’in oglu II. Charles Kral oluyor, ancak Cromwell’in attigi temeller oyle saglam ki, hic birsey eskisi gibi olmuyor artik Ingiltere’de.
I. Charles: Portresi ve filmde oynayan kisi, Alec Guinness

Film, gercege uygun bir sekilde cekilmis. Hatta karakterler bile asillarina cok benziyorlar, bkz. resimler. Ben eskilerin giyim tarzini oldum olasi sevmisimdir; hani kadinlarin kabarik elbiseler giydikleri, erkeklerin kabarik kollu ipek gomlek giydikleri donemler. Bu filmde de kostumler goz zevkime hitap ediyordu tam da! Hele Kralice’nin giydigi elbiseler ve taktigi mucevherler yok mu; filmi durdurup uzun uzun incelenesiydi :)
Oliver Cromwell: Portresi ve filmde oynayan kisi, Richard Harris



Simdi bir onceki yaziya bakarak “Bu da Turk filmi sevmiyor, yabanci filmleri ove ove bitiremiyor” diyebilirsiniz. Ben guzel kurgulanmis, guzel cekilmis, akillica dusunulerek cekilmis filmleri seviyorum. Oyle cerezlik filmler de izliyorum tabi ama genelde secici bir izleyiciyim. Bir de daha once dedigim gibi kufur ve acik sahneler dozaji fazla kactiginda rahatsiz ediyor beni. Turk filmlerinde de bunlari nedense cok fazla goruyorum. Bu da beni bunlarin olagan sayildigi varsayimina (ya da onyargisina) goturuyor.
Bu filmle ilgili olarak da, tarihi ogrenmek, hele boyle guzel filmleri izleyerek ogrenmek cok zevkli. Keske Turk tarihinin de belli kesitleri gercege uygun olarak (hangi gercek, kimin gercegi, bunlar da ayri konu tabi) film haline getirilse guzel olmaz mi? Hem eglensek, hem ogrensek...
DEVAMINI OKU

23 Ocak 2010

Kirpi







Haftasonu yaptigimiz etkinliklerden biri 2009 yilinda gosterime girmis olan “Kirpi” filmini izlemek oldu. Gerci kojo yarisinda birakti, ben sirf izlemis olmak icin sonuna kadar devam ettim. 


Bence konu ilgi cekici ve farkliydi; ancak komedi filmi olmasina ragmen cok fazla guldugumu soyleyemeyecegim. Belki de tek guldugum yer Guven Kirac’in her telefonu “Hadi suratina kapatiyorum simdi; 3, 2, 1” diyerek kapatmasiydi. Mazhar Alanson’un oyunculugunu da begendim. Resat Sapmaz karakterini canlandiran Alanson, ugradigi haksizliklara tabiri caizse esek sakalari ile cevap veren biri. Yine de bircok sahne tahmin edilebilir ve siradandi bence. Bir de erkeklerin kufurlu konusmasi, kadinlar yururken donup bakmalari (nerelerine baktiklari malum), evli erkeklerin metreslerinin olmasi gibi seyler olaganlastirilmis gibi geliyor bana Turk filmlerinde. Ozendirme degil ama sanki cok da anormal degil boyle seyler artik der gibi sanki filmler. Ve bunlar beni cok ama cok rahatsiz ediyor… Neyse, bu konu daha uzar gider, daha fazla yazmayayim en iyisi.


Filmle ilgili bir nokta daha var: O da filmin Sulhi Dolek’in romanindan uyarlanmis olmasi.  Eserin sahibi Sulhi Dölek, O’na 1996 Edebiyat Ödülü kazandıran kitabı Kirpi'nin film yapılmasını istemis ve vefatindan yıllar sonra kitabı sinemaya uyarlanmis.

DEVAMINI OKU

18 Ocak 2010

Bu nedir? :)






Bizim oturdugumuz yerin yakinlarinda organik pazar yok. Yakinlarda var olan marketlerde organik meyve-sebze var, evet, ama hem fiyatlar yuksek hem de her zaman istedigim seyi bulmam mumkun olmuyor. Nasil bir cozum bulmali diye dusunurken, internette eve teslimat yapan organik urunler satan birkac firma buldum. Bunlar bir kenarda dursun bakalim derken, bir arkadas bulusmasinda buldugum firmalardan Abel&Cole'u kullanan bir arkadasimizin cok memnun oldugunu ogrendim. Sanirim tavsiye edilerek birsey almak daha guvenli geliyor insana (Bircok firma urununu bu sekilde pazarlama yoluna gidiyor artik - mouth-to-mouth marketing; bkz, bloglara gonderilen promosyonlar). 


Ben de hemen siteye uye oldum ve ilk siparisimi verdim. Kutu icinde gelen siparisimizi ben evde yokken geldigi icin kojo almis ve mutfaga yerlestirmis. Eve geldigimde hemen dolabi acip neler gelmis bakayim dedim. Topraktan tazecik cikarilmis havuclar (kara topraga bulanmis bir sekildeydiler, hic boylesini gormemistim!), kucuk ama lezzetli portakal ve kiviler, salata icin yesillik (ama oyle tazelerdi ki insan bicak degdirmeye kiyamaz!), pembe domatesler, yine cok lezzetli mantarlar, kabugu kapkara ama ici inanilmaz sari olan patatesler. Hepsine teker teker bakip sevindim :) "Neler yaparim ben simdi bunlardan neler" diye dusunerek dolabi kapatirken kapakta bir sey daha gordum: Alt tarafi (koku) lale sogani gibi tombulca, ust tarafi sogan gibi sap sap, bir de maydanoza benzer yapraklari olan bir sebze! Kereviz desem kereviz degil, kokmuyor; sogan desem sogan gibi degil daha tombul koku; dusundum dusundum, hafizamdaki tum sebzeleri gozden gecirdim ama ne oldugunu anlayamadim! "Ben ne almisim yahu, yanlis mi geldi yoksa?" diye siteye girip ne siparisi verdigime tekrar bakayim dedim. Tabi ben standart kutulardan siparis ettigim icin ve kutu icinde gelenleri degistirme hakkimi kullanmadigim icin ne gelirse gelsin kabul etmis oluyordum. Kutu olarak almak hem daha cesitlilik sagliyor, hem biraz daha uyguna geliyor, o yuzden kutu. Tabi kutu disinda da tek tek secip sepete ekleyebiliyorsunuz. Misal, ben organik sut ve cevre dostu camasir deterjani aldim. Aslinda once kutu siparislerinde sadece bildigim seyleri almayi, bilmediklerimi degistirmeyi dusunmustum daha ilk siteye kayit oldugumda. Ama sonra bunu bilmedigim nimetleri tanimak icin bir firsat olarak dusundum ve yeni tatlar denemek icin bundan iyi firsat olamaz diye de kendimi ikna ederek kutudaki hicbir seyi degistirmemeye karar verdim. Iste daha ilk sipariste baslamistik yeni seyler ogrenmeye :)


Neyse, sozun kisasi aldigim seylerin listesine bakinca, bu tanimlayamadigim sebzenin rezene (fennel) oldugunu ogrendim ve ilk soku atlattiktan sonra rezene ile ne yapabilirimi arastirmaya basladim. Genellikle salata olarak sade bir sekilde tuketildigini veya yumurtali rezene olarak omlet gibi pisirildigini ogrendim internetten. Sonra bir tarife daha rastladim: Mercimekli Rezene. Bu tarifi begenerek denemeye karar verdim. Rezeneyi haslarken ortaliga anason kokusu yayildi, bir ara sarhos olucam sandim :P Aksama yemege misafirim vardi; normalde ilk defa yapilan yemekler misafir agirlamakta riskli olarak siniflandirilir :) Ama ben kafama koymustum, begenmeseler de, daha dogrusu kendim de begenmesem bile bu tarifi deneyecektim. 


Sonuc: Besamel sosu birakin rezeneyi, mercimege bile pek yakistiramadim. Biraz gereksiz olmus gibi geldi bana. Sofradakiler rezeneyi sogan sandilar ve de :)) Kokusu haslanirken ucup gitmisti cunku! Degisik bir aroma verdi rezene mercimege... Bir daha dener miyim? Hmm, sanmiyorum! 
DEVAMINI OKU

16 Ocak 2010

Elmali Pay / Tart




Ben de kojo da elmali pay/pasta/tart cok severiz. Bazen ben yaparim, bazen de kojo yapar mutfaga girip :) 
Yemek islerinde genel kural, ne kadar cok malzeme o kadar cok lezzet; yani tereyagini, salcasini, ne bileyim sutunu ne kadar cok kullanirsaniz o kadar lezzetli oluyor yemekler. Ben de ozellikle hamur islerinde tam tersi, az malzeme ile yemek yapmayi seviyorum. Daha dogrusu pratik ama ayni zamanda lezzetli olan tarifleri seviyorum! Bir de genelde herseyin dogal olarak tuketilmesi taraftari oldugum icin hamur islerine konulan sut ve yogurta aciyorum :P Boyle tarifleri de bulmak kolay olmadigi icin, pratikligi ve lezzeti test edilmis elmali pay tarifimi buradan paylasmak istiyorum:


Hamur icin:
1 paket margarin (oda sicakliginda, daha az da kullanabilirsiniz ya da sıvı yaglarla da karistirabilirsiniz)
1 yumurta
4 kasık seker
1 paket kabartma tozu
Aldıgı kadar un

Ici icin:
3 elma
tarcın
4 kasık seker (esmer seker tercih sebebi, pekmez de kullanilabilir)



Yapilisi:
Hamurun tum malzemelerini karistirip yumusak bir hamur elde edin. Sonra hamuru 2 parcaya ayirip bir parcasini buzdolabına koyun (buzluk da olabilir, ne kadar sert o kadar iyi).
Bu arada 3 elmayı rendeleyip tarçın ve 4 kaşik seker ile karistirin.
Dısarıda kalan hamuru yağlanmıs yuvarlak borcama yayin ve üzerine elmalı ici hafif suyunu süzerek döşeyin.
Buzdolabındaki sertlesmis hamuru çıkarıp elmalı icin ustunu tamamen kapatacak sekilde rendeleyin. Rendelemek yerine elinizle kucuk parcalar koparip ince uzun rulo haline getirip uzerine yatay ve dikey seritler olusturacak sekilde de dizebilirsiniz.
180 derece frında üzeri kızarana kadar pişirin.
Soguyunca uzerine pudra sekeri serpin.


Afiyet olsun :)



Not: En son yaptigim payi yaklasik 20 dakikada bitirdik :)
DEVAMINI OKU

15 Ocak 2010

Mamma Mia!


Bu haftanin diger bir etkinligi Mamma Mia! muzikali idi...
Prince of Wales Theatre'da sahnelenen muzikal, 20 yasindaki Sophie'nin dugununden once annesinin gunlugunu okuyarak o gune kadar hic tanismadigi babasi olma ihtimali olan 3 adami tespit etmesi ve onlara dugun davetiyesi gondererek onlari yasadiklari Yunan adasina getirtmesi ile ilgili. Catherine Johnson'un yazdigi senaryonun dikkat ceken yani, Abba'nin unutulmaz sarkilarini barindirmasi. Bunlardan bazilari:


DANCING QUEEN
THE WINNER TAKES IT ALL
SOS
KNOWING ME, KNOWING YOU
TAKE A CHANCE ON ME
I DO, I DO, I DO, I DO, I DO
THE NAME OF THE GAME
MONEY, MONEY, MONEY
SUPER TROUPER
GIMME! GIMME! GIMME!
MAMMA MIA

Belki de en guzel yani, performanstan Abba'nin CD'sini alma istegi ile ayrilmaniz ;)
Sonrasinda yenen pizza ve paylasilan sicak kahve ise gunun diger guzellikleri...
DEVAMINI OKU

14 Ocak 2010

Film-Up in the Air

Pazartesi aksami kojo ile 15 Ocak'ta gosterime girecek olan "Up in the Air" filminin on gosterimine gittik. Film henuz gosterimde olmadigi icin konusu ile ilgili fazla birsey yazmak istemiyorum. Sadece cok aman aman bir film olmadigini ama izlenebilir oldugunu soyleyebilirim. Kufur ve kaba sozler ile acik sahnelerin minimum oldugu filmlerden biri diyebilirim. Film ve George Clooney abimiz drama dalinda Golden Globe'a aday gosterilmis, tam listeye buradan bakabilirsiniz.

Ama soylemeden edemeyecegim; keske sonu mutlu bitseydi.... Sonu mutlu bitmeyen filmleri sevmiyorum, sinemadan cikinca bir muddet filmin kahramanlari icin uzulmeye devam ediyorum, sanki gercekmis gibi!! Oysa mutlu biten filmlerden mutlu ciktigim icin hafiflemis oluyorum, iyi hislerle ayrilinca bir sure mutlu mesut yasiyorum :)

DEVAMINI OKU

13 Ocak 2010

Kitap Mimi

Sevgili Ayse mimlemisti beni, ben de kitaplarla ilgili bu mimi severek yanitliyorum :)


1.Şu an okumakta olduğunuz kitap ve kısaca konusu:
Su anda okudugum kitap muzakere (negotiation) teknikleri ile ilgili bir kitap: The Mind and the Heart of the Negotiator (Muzakerecinin Akli ve Kalbi). Leigh Thompson tarafindan kaleme alinan bu kitap, muzakerecilik alaninda bir bayan tarafindan yazilan birkac kitaptan biri. Kitapta, muzakere tekniklerinizi gelistirmek icin kullanabileceginiz onerilerin yanisira, gercek hayatta yasanan muzakerelerden ornekler ve muzakerecinin akil ve duygusal dengeyi nasil saglayabilecegi uzerinde durulmus olmasi gercekten fark yaratan noktalar. Tabi bunu okuyunca hemen super bir muzakereci olmuyorsunuz ama bazi noktalari hayata gecirebilmek bile onemli ilerlemeler saglayabilir. 

2.En son aldığınız kitap: 
The mind and the Heart of the Negotiator. Aslinda daha once aldigim ama daha okumadigim kitaplar var ama bunu alinca okudum hemen :)


3.Şimdiye kadar aldığınız kitaplar içinde en sevdiğiniz:
En sevdigim diyerek diger kitaplara haksizlik etmek istemem. En iyisi sevdigim yazarlari soyleyeyim: Ayse Kulin, Mina Urgan, Orhan Pamuk, Elif Safak, John Grisham, Amin Maulof ilk aklima gelenler. Yalniz sunu da soylemem lazim; bu yazarlarin her kitabini da severek okudum diyemem, bazilarini satir ya da sayfa atlayarak okumuslugum, bazilarini yarim birakmisligim da vardir... Bir de ani/biyografi/otografi kitaplarini genelde seviyorum.


Hmm, bir de son okudugum kitaplardan Gerd Gigerenzer'in Gut Feelings: Short Cuts to Better Decision Making (Icguduler: Daha Iyi Kararlar Almada Kisa Yollar) adli kitabi cok begendim. Kitapta rasyonel karar almak yerine icgudulerimize guvenerek bazi durumlarda daha basarili ve daha mutlu olabilecegimizi anlatiyor Gigerenzer. Verdigi ornekler oldukca carpici ve ikna edici. Bu kitap Turkce'ye henuz cevrilmediyse ben gonullu olarak cevirebilirim, yayinevlerine duyurulur :))


4.Bir türlü bitiremediğiniz ,bitirsenizde sizi illallah ettiren kitaplar:
Simdi aklima gelmiyor ama bir cumlesi yarim sayfa suren, sonuna geldigimde basini unuttugum cumleler iceren, asiri detaylarla bir turlu olaya odaklanamami saglayan kitaplari birakmisligim vardir. 


5.Elinizdeki kitap bitince okumayı düşündüğünüz kitap:
John Grisham'in son kitabi "Caylak" i almistim en son Turkiye seyahatimde. Insallah onu okumayi dusunuyorum. 


Ayse'ye tekrar tesekkur ediyorum bu guzel mim icin!
DEVAMINI OKU

5 Ocak 2010

Brunch ve Burberry


Pazar gunu sagolsun yine Esra biraraya getirdi bizi. Cok guzel haberlerle dolu bir brunch yaptik, yine Simithane'de! Bol sohbet ve bol muhabbet dolu bir gec-kahvaltidan sonra kizlarla ve MK'cimizla Hackney'deki Burberry Outlet'e gittik. Gercekten outlet oldugu fiyatlardan anlasiliyordu! Bazi urunlerde %80 indirim vardi! Tabi ki durmadim ve ben de birseyler aldim :) Magazada giyinme kabinleri olmadigi icin deneyemedigim urunleri evde deneyip, olmazsa geri goturmem gerekiyor ama ben hala denemedim hicbirini... Burberry'de butun ogleden sonramizi gecirmisiz, hic fark etmeden :) Sonrasinda erkeklerle bulustuk ve biz Esralarla South Bank'e gittik. Cok ruzgarliydi nehir kenari. Ilginc bir sekilde oldukca tenhaydi. Normalde kalabaliktan yurunmez :) Yuruyus parkurunu daha yarilamadan Esralar geri donmek zorunda kaldilar, zira MK'nin uykusu bolunmustu ve sicak arabasinda uyurken soguk ortama alismak istemedi... Onlar gidince biz yolumuza devam ettik kojo ile. Yilbasi susleri hala duruyordu yol boyu. South Bank'in en sevdigim yerlerinden biri neon isiklarla donatilmis agaclarin oldugu yer. Bu sefer agaclarina altindaki banklari da aydinlatmislar, oldukca guzel olmus. Fotograf makinem yanimda olmadigi icin foto cekemedim ama aslinda onlarca South Bank fotosu var arsivde :)

DEVAMINI OKU

SOSYAL AĞLAR


İZLEYENLER

Blog Arşivi

HER GÜN MUTLAKA

NE ARADINIZ, YARDIMCI OLALIM?

Kişisel Blog

Copyright © Benden ve Bizden | Powered by Blogger
Design by Lizard Themes | Blogger Theme by Lasantha - PremiumBloggerTemplates.com