30 Temmuz 2010

Doktor Bulduk!


TR'ye geldigimden beri en oncelikli islerimizden biri kafamiza uygun bir doktor bulabilmekti. Daha once hamileligimin 3. ayinda (Mart 2010) TR'ye geldigimde bir doktora gitmistim ama kendisi ile frekanslarimiz pek tutmamisti :) Seri uretim seklinde ezbere cumleleri taramali tufek gibi nefes almadan soyleyisi, doguma komple ekibi (?) ile girdigini soylemesi, sordugum sorulara ictenlikten ve empatiden yoksun kisa ve bastan savma cevaplar vermesi beni kendinden sogutmaya yetmisti.

Haziran sonunda TR'ye donus yaparken elimde internette bircok forumda ovulen, takdir edilen ve siddetle tavsiye edilen iki doktor ismi vardi. Yalniz bunlardan biri cok yogun ve tempolu calisan bir doktormus, randevu almasi zor oluyormus. O nedenle ben direkt digerine yonlendim. O doktorla ilgili gozlemlerimi su yazimda paylasmistim. Doktordan ciktigimizda "Bu kadar cok kisinin begendigi ve tavsiye ettigi bir doktorsa herhalde bende bir sorun var!" diye dusunerek kendisi ile devam etmeye kendimi ikna etmeye calistim. Ama basta kojo olmak uzere sizden gelen yorumlar da o doktorun pek de normal dogumcu olmadigi ve cok fazla kural koyarak kafami karistirdigini kendime kabul ettirmemi sagladi.

UK'den gelmeden once bu doktor konusu arkadaslar arasinda konusulmustu. Ben bu internetten buldugum doktorun iyi gorundugunu, olumlu yorumlar aldigini ve Ankara'daki hamileler arasinda tutuldugunu anlatmistim :) Sagolsun Sema da kendi gittigi ve cok memnun kaldigi (hatta daha sonra o doktor tarafindan dogurtulmadigina cok uzuldugunu paylastigi) bir doktor ismi onerdi bana (Tekrar cok tesekkurler Semacim!!) Ben de "Once su doktora bir gideyim, olmazsa senden isim alirim" dedim. Dedigim gibi de yaptim. Sema ile doktor konusunda diger bir ortak noktamiz da, ilk gittigim doktora onun da gitmis olmasi ve kendisi hakkinda ayni duygu ve dusuncelere sahip olmamizdi :)

Ikinci doktordan sonra Sema'dan tavsiye ettigi doktorun adini ve adresini aldim. Kojo basta gelmek istemedi, onu geriyormus oyle ortamlar :P Ben de ozellikle gelmesini istedim ki doktor hakkinda beraber karar verelim. Neyse, gittik birlikte ve kapidan girer girmez farki fark ettik :) Doktorun sekreteri o kadar tatli bir bayandi ki! Bizi rahat ettirmek icin ne yapacagini sasirdi tabir-i caizse! Sonra tam randevu saatinde doktor bizi iceri cagirdi. Odasina girdik ve tam 1,5 saat suren bir gorusme yaptik. Beni hic sikmadan tum hikayemizi bastan sona dinledi, gerekmedikce soru sormadi ve ben soru sormadan da "sunu yap, bunu yapma" diye direktifler vermedi.

Isin ilginc yani UK'den getirdigim hamilelik kitabimi (icinde aile gecmisinden tutun, her turlu test-tetkik ve uzman yorumunun oldugu, hamilelerin her kontrole goturdugu ve hamileligin sonlarina dogru yanlarinda ne olur ne olmaz diye tasimalari onerilen bir kitap) bastan sona, satir-satir inceledi ve notlar aldi. Doktordan ziyade UK'deki tonton ebelere benziyordu :) Ultrasona da cok detayli bakti, hatta su 3 boyutlulara gerek kalmayacak kadar detayli! Simdiye kadar yuzunu kojoya ve rahmetli babasina benzettigimiz bebegimizin elmacik kemiklerinin cikik, yuzunun de ceneye dogru daralan bir yapisinin oldugunu gormemiz bizi cok sasirtti; cunku bu bendim, kojo degil! (Tabi kojo bu olayi bir muddet sindiremedi :PPP)

Sozun kisasi, cok sukur ki, bizi cok rahatlatan, seker mi seker, ilgili ama sikmayan, kafamiza gore bir doktor bulmus olduk! Kendisi normal dogum taraftari ayrica. Oyle ki "Ne kadar surdugu hic sorun degil, ben kitabimi alir gelir beklerim" diyecek kadar bu ise gonul vermis biri! Ve son olarak, kendisi Guney Kibris dogumlu bir Turk. Cocuklugunda yasadigi koye cocuklar ve hamileler icin nasil litre litre gunluk sutler birakildigini, bu sutleri tuketmeyen ailelerle birebir gorusuldugu ve takip edildigi, tarim ve hayvancilikta da insan odakli ve bilgiye dayali yontemlerin izlendigi konusunda bircok anisini paylasti bizimle. Bunlarin hepsi Ingiliz yonetiminin etkisiyle yapilan islermis tabi.

Isteyen olursa doktor isimlerini paylasabilirim :)
DEVAMINI OKU

27 Temmuz 2010

Kafam Karisti!!!

Bu dogal gidaya ulasim olayi sandigimdan daha cetrefilli cikti!

%100 dogal ve organik diye aldigimiz ve tukettigimiz besinlerin aslinda organik olmayabilecegi ihitmali varmis megerse!!

Nasil oluyor bu derseniz, asagidaki yaziyi okumanizi oneririm. Ibeking'in sayfasindan internet sitesine ulastigim, Aydin-Nazilli'de dogal tarim yapan ancak Tarim Bakanligi sertifikasi almamis olan Pinar Hanim'dan bana gelen mesaji aynen yayinliyorum. Dedigim gibi benim kafam cidden karisti; artik neye inanip neyi alacagimi gercekten sasirmis durumdayim! Imdaaaat!

"
''Organik'', ''ekolojik'', ''doğal'', ''naturel'' sözcüklerinin bu kadar popüler olmadığı yıllarda başlamıştı etiket okuma takıntım. Kendi gıdamı kendim üretmeye başlamadan önce neredeyse on yıl boyunca eve giren her şeyin etiketini okuyup araştırdım. Sordum. Öğrenebildiğim her şeyi öğrendim. Annemden geçen genetik bir miras sanırım bu. 82 yaşında olmasına karşın 20'li yaşların fiziki kondüsyonu ile yaşayan çok tuhaf bir kadındır :) Bu yaşına kadar elinde bir kez olsun pide, lahmacun, ekmek kadayıfı ya da Coca Cola bardağı görmedim. Gençliğinde bir kez gazoz içmiş sanırım. Hala tadının ne kadar kanserojen olduğunu anlatır. :) Mutfağına girip buzdolabını açın, limon suyuna yatırılmış çiğ balıklar, sebzelerin haşlama suyunu doldurup soğuttuğu şişeler... 

O genetik miras nedeniyle ne zaman İpek'in ya da Can'ın elinde ambalajlı bir abur - cubur görsem kıyameti koparır, savaş çıkarırım evde. Gıda boyaları, aromalar, E serisi kimyasallar... Tehlikenin sadece bunlarda olmadığını tarımın içine girince anladım. 

Mesela şu organik çilekler... O kadar çok sordunuz, o kadar çok istediniz ki... Gönderemedim. Çünkü yok. 

Genelde Bursa'da bulunur organik çilek sertifikası almış üreticiler. Yöntem hep aynı... Ellenmemiş temiz bir bahçeye yirmi - otuz fide dikerler. Bu fideler dikildikten sonra sertifika kuruluşlarından birini çağırırlar. Numune alınıyor, kontrol laboratuarına gidiyor, haliyle sağlıklı çıkıyor. Yüklüce bir ödeme de yapıldıktan sonra sertifika ellerine geçiyor. Sonra kim tutar sizi..! Önce gidip bir organik pazara kaydınızı yaptırın, ya da son zamanlarda pıtrak gibi çoğalmış organik ürün dükkanlarından biri ile anlaşın. Sonra doğru Bursa Hali'ne! Doldurun bir kamyon, yığın organik ürün pazarındaki tezgaha. Bir elinizde üzerinde ''Organik Çilek'' yazan sertifika var, önünüzde de kasa kasa kırmızı çilek... Alış bir lira, satış beş. Satın satabildiğiniz kadar. Elinizdeki sertifikada üretimin yapıldığı metrekare ile sattığınız çilek miktarı arasında mantık kurabilecek bir kurum, kuruluş var mı? Yok. Organik pazarlara gelen malı numune alarak düzenli olarak kontrol ettiren bir mekanizma? O da yok. 

Benim beş kilometre yanımda Türkiye'nin çilek cennetlerinden biri: Atça... Her gün organik pazarlara kamyonlarla çilek yolluyorlar. Kilosu elli kuruş'tan. Tek bir üretici görmedim ki yetiştirdiği çilekten bir tane yesin ya da kendi ailesine yedirsin. Ben çilek yetiştirmeye çalıştım. Azami özen, azami çalışma ile bir dekar yerde elli kilo çıktı. Reçel yaptık. Hepsi bu. Satacak kadar asla üretemiyorum. Gerçek fideler ile kimse üretemez. Buzhanelerde çıtır çıtır ithal fide var. Her yere bu dağılıyor. Hep söyledim, bir kez daha söylüyorum: Çilek yemeyin. Kesinlikle evinize sokmayın. 

Türkiye'de gerçek anlamda organik üretim yapan büyük üreticiler var mı? Var. Sadece sipariş üzerine üretim yaparlar ve üretimlerinin tamamını Almanya, Rusya, Hollanda, Belçika ve İspanya'ya gönderirler. Kotaları doldurabilmek için iç piyasaya bir kilo bile mal vermezler. Organik pazarların ürünleri nereden geliyor o halde? İki - üç çiftlik adı dönüyor piyasada. Oysa organik pazarlarda günlük 65 - 70 ton domates satılıyor mesela sadece. Dedim ya, nereden geliyor? Halden. 25 kuruş'a al, 5 Lira'ya sat. Sağ elde sertifika, sol elde domates... 

Nar ekşisi... Bununla ilgili de çok soru geliyor. Açıklamakta zorlanıyorum gerçek nar ekşisini. Kıvamı neden bu kadar sulu... Neden Antakya'da yapılanlar gibi koyu renk, yapış yapış değil? ''Sahte mi sizinki?'' diye bir soru bile geldi :)

Nar ekşisi normal nardan yapılmıyor. Deli nar, ekşi nar'dan yapılıyor. Çok az kaldı bu ağaçlardan artık. Toplanıyor, ikiye yarılıyor, kabuğundan tokaç ile vurularak dökülüyor, taneler sıkılıyor ve yayvan bir bakır leğende bu tanelerin suyu sıkılıyor. Sonra ateşe konuluyor ve kaynatılıyor. Maksimum dört saat... Bu sürede suyu uçar ama yine de gayet akışkan kalır. Bir dakika daha fazla kaynatırsanız yanar. İşte tam bu noktada iki seçeneğiniz var. Ya beş kilo nardan çıkarabildiğiniz 200 gram'lık sıvıya razı olacak ve bu zahmetli işin ürününü gerçek ekşiyi bilenlere satacaksınız; ya da ''Nar Ekşisi Yapma Formülü'' yazacaksınız Google'a, karşınıza çıkacak ekstretli, enzimli, glikozlu, kıvam arttırıcılı formüllerden birini uygulayacaksınız. Siyah, yapış yapış, ağza tatlımsı gelen şeyi bulduğu için alıcılar size teşekkür bile edebilir bunu yaparsanız hem :) 

Bu işi ciddi, layığıyla yapan yok. Bana göre kesinlikle yok. Bazen sohbet ettiğim yakın arkadaşlarıma gösteriyorum. Türkiye'nin en büyük organik ürün satıcılarından birinin internet sitesinde yayınladığı bir sertifika var. 400 metrekare alan için alınmış bu sertifika ile tonlarca mal satıyorlar. Biraz araştırın, kolaylıkla bulursunuz. Organik, naturel, ekolojik, doğal kelimeleri en nefret ettiğim kelimeler oldu sırf bunlar yüzünden. Dürüstlük adına çağrıştırdığı hiçbir şey yok. 

Geçtiğimiz haftalarda Erzurum'da yapılan Organik Tarım Ürünleri Konferansı'nda tek bir üretici bile olmadığını, sadece yeni kurulacak organik pazarlar için ''şu tezgah senin bu tezgah benim'' kavgası yapan uyanık komisyoncuların olduğunu biliyor muydunuz?   "
 

Foto buradan

DEVAMINI OKU

23 Temmuz 2010

Bir Program ve Bir Belgesel


Bir onceki yazinin yorumlarinda Ozge'nin onerdigi program arada kaynamasin ve daha cok kisi duysun-okusun diye ayri bir yazi yazmak istedim.

Bu aksam NTV Yeşil Ekran’da 2010 Oscar adayı belgesel filmi 'Gıda A.Ş./Food,Inc.' saat 22.00’deyayinlanacak. Ayrintilari buradan bulabilirsiniz.

Daha once buna benzer belgeselleri BBC'de izlemis ve hemen hepsinde soke olmustum. Daha ucuza mal etmek ve dolayisiyla daha fazla kar etmek icin dogal maddelerin yerine endustriyel maddeler kullanildigi, hayvanlarin daha cabuk semirmesini, daha hizli sut-yumurta vermesini saglamak icin binbir yolla hayatlarina mudahale edildigi gibi nice bilgiyi bu programlar sayesinde ogrendim. Biraz dusununce, aslinda dunyada aclik tehlikesinin olmadigi, bunun yerine tuketim cilginliginin oldugunu ve bu nedenle her turlu dogal kaynagi umarsizca harcadigimiz sonucuna vardim, nacizane.

Dogal gidaya yonelmek konusunda yapilabilecek cok sey var. En onemlisi dogal gidanin kaynagina ulasmak, ki sanirim deneye yanila oluyor bu isler. Ankara'da Ayranci organik pazari var, her hafta Pazar gunleri kurulan. Gecen hafta gittik kojoyla, ureticiler kendi urununu kendisi satiyor ve gercekten cok bilgililer. Yaz olmasindan kaynaklandigini dusundugum bir tenhalik durumu vardi, hem satici hem de alici tarafinda. Yine de gonlumuzce var olanlardan aldik, dogal gida aldigimizi bilerek.

Fiyatlar tabi ki normal market ya da diger pazar fiyatlarina gore tabi ki daha yuksek ama gercek gidaya ulasmanin pahali oldugunu kabul etmek lazim. Iste bu noktada sunun da farkina varilmali: Normalde yediginden daha kucuk porsiyonlarda yiyeceksin -ki aslinda olmasi gereken budur- ve gidanin kiymetini bileceksin, israf etmeyeceksin. Ancak gozlemledigim kadariyla Turk insaninin porsiyonlari gercekten cok buyuk :) Annemler bizim yedigimiz miktari gorduklerinde hayretler icerisinde "Ac kaliyorsunuz kizim siz" diyorlar kojoyla bana :)) Halbuki "Az yemek ama oz yemek, kararinda birakmak en faydalisi". Ortalama bir Turk sofrasi en az iki cesit yemekten olusuyor: corba-baslangiclar, ana yemek ve yaninda pilav-makarna-patates gibi bir yan ogun. Tabi salata ve meyveyi-tatliyi saymiyorum bile :) Tamam insan ac olunca ne kadar yedigini genelde anlamiyor ve aclik durtusunu bastirmak icin yukleniyor porsiyonlara. Biz Turk kadinlari da genelde bol kepceyiz, dolduruyoruz da dolduruyoruz tabaklara. Ve kulturumuz yeme-icme uzerine kurulmus :) Biraraya gelindiginde devamli bir yeme-icme faaliyeti icindeyiz :) Bunu elestiri olarak soylemiyorum, sonucta ben de cok farkli degilim cogu zaman :) Bir oturusta iki kilo kirazi ya da yarim karpuzu mideye indirebilme kapasitem var :) Ama halbuki her renk meyveden gunde bir avuc ya da bir dilim yemek vucut icin yetiyor da artiyor bile! Bizimki vucudu dusunmek olmuyor iste o noktada, belki ruhsal boslugu doldurmak icin belki de baska seyleri dusunmemek icin yemeye donusuyor. Az yersek doymayacakmisiz gibi geliyor.

Nitekim, TR'ye geldigimizden beri kojoyla devamli bir yeme-icme olayinin icindeyiz. Ziyaret ettigimiz akrabalarimiz sagolsunlar dokturmusler. Eee onlar yapinca bize de yemek dusuyor :) Gercekten cok hizli bir kilo alim trendindeyiz, Allah sonumuzu hayir etsin :P

Nerden nereye geldim yine! Bahsetmek istedigim bir diger programi yazacaktim, bunu da EkoAnne'den ogrendim, ayrintilar burada. Yine NTV'de yayinlanan "Sicak ve Taze" adli program, aslen Fikir Sahibi Damaklar platformunun bir uzantisi niteliginde. Program her cumartesi 12:30'da yayinlaniyor. Her programda dogal urunler kullanarak degisik tarifler uyguluyorlar. Ayrica ozellikle market alisverislerinde etiket okuma konusunda bilinclendirme cabalari takdire sayan nitelikte. Programin gecmis bolumlerini NTV'nin video sayfalarindan takip etmek mumkun- ki ben oyle yaptim ve Haziran'dan itibaren tum bolumleri izledim. Peynir, ekmek ve dondurma yapilisini not aldim. Ozellikle dondurmayi bugunlerde denemeye niyetliyim :)

Iyi seyirler hepimize :)
DEVAMINI OKU

17 Temmuz 2010

Yerlesme Cabalari

Sonunda evimizdeyiz :)

Ozet gecmek gerekirse, geldigimiz ilk hafta getirdigimiz esyalari yerlestirme, evi kabaca yasanabilir hale getirme, iki doktor kontrolu ve en onemlisi arabanin bakimi-muayenesi-borclari gibi islerle ugrastik.

Ikinci hafta, daha dogrusu arabanin tum islemleri biter bitmez, herseyi oldugu gibi birakip Izmir'e gittik. Kojonun ailesini ziyaret edip az biraz tatil yaptik.

Ucuncu hafta tekrar Ankaraya donduk ve yerlesme isine kaldigimiz yerden devam ettik. Hala da ediyoruz. Bir yandan evdeki ufak tefek tamirat islerini halletmeye calistik (hala bitmedi, bitmez zaten bu tur isler!), diger yandan kargo ile UK den gonderdigimiz esyalarimizin gumruge takildigini ogrenip onlarla ugrastik. Sonunda dun oglen esyalarimiza kavustuk. Ancak soyle bir sorun cikti ortaya, evde bu esyalari alacak dolap kalmadi! Eee tabi onca zaman hic TR'ye ugramazsak, ihtiyaclarimizi devamli UK'den alirsak, sonra TR donusu esyalari koyacak yer bulamayiz boyle iste! Kisa vadeli cozum olarak kendime ait esyalari, hamilelik giysileri haric, aynen bavullarda birakip kaldirdim. Nasilsa giyemiyorum simdi ve kim bilir ne kadar zaman da giyemeyecegim! Uzuuuun bir sure sonra hepsini elden gecirip degerlendirmeyi dusunuyorum, simdilik bavullarda kalabilirler.

Diger bir cozumum de oglanin odasi olacak odayi simdilik depo haline getirmem oldu :)) Zaten evi yerlestirirken dekoratif esyalari hic cikarmadim, hepsi kolilerin icinde duruyor oylece. Bir sure boyle olsun dedim, kalabaliktan ve sus esyalarindan bay gelmis bana! Bir tek UK'den ayrilirken arkadaslarin hediye ettigi saati ve kojoyla resmimizin oldugu cerceveyi yerlestirdim (her bakisimda aniyorum hepsini!). Haa bir de olmazsa olmaz buzdolabi magnetlerim var, onlara bakmak mutlu ediyor beni, ustelik yer de kaplamyor, temizlik derdi de yok :)))) Oglan dogunca bir sure bizim odada yatar, sonrasi Allah kerim artik :) Oglanin odasinda su anda kojonun bekarlik calisma odasi mobilyalari duruyor, kocaman bir masa, bir kitaplik, bir bilgisayar masasi ve bir suru kolilenmis esya ve ivir zivir. Onlari nasil eritirim bilemiyorum! Her eve bir depo sart!!

Onun disinda eve internet ve TV baglattik, rahata erdik. Ama benim laptop ve fotograf makinesi hala ilgi bekliyor! Internet gelince ilk yaptigimiz is, UK'deyken izledigimiz guzel Ingiliz kanallari ve gun boyu muzik dinledigimiz Spotify programini bir sekilde temin etmek oldu. Kojoyla bayagi sevindik bu ise, ozellikle BBC belgesellerine ve Spotify'a yeniden kavusmus olmak psikolojik olarak cok iyi geldi bize!

Eveet, simdi gelelim yapilacak islere:

-Oncelikle su doktor isini halletmem gerekiyor. Aslinda bana kalsa ben iyiyim, doktora falan gerek yok cok sukur. Dogum baslayinca da bir ebe bulsam da evde halletsem su isi ne super olacak! :P Hastaneyi de aradan cikaririm boylece :)) Ama anladigim kadariyla normal dogum tecrubesi cok kalmamis doktorlarda, bu konuda deneyimli birini bulmak zor olacak gibi gorunuyor. Bir isim var elimde, hatta sagolsun UK'deki arkadaslardan Semacim onerdi (teee oralardan doktor adi aldim iyi mi :P), bu hafta ona gideyim diyorum. O olmazsa Sevgili Zeren'in doktoruna gidecegim bakalim.

-TR'ye  dondugumuzden beri kojoyla acaip kilo aldik, homini girtlak yiyoruz masallah! Son gunlerde ev yemeklerine donmeye basladik ama yine de disarida yeme hizimiz cok da azalmadi. Simdi hem evde hem disarida yiyoruz :))) O nedenle yuruyus ve egzersiz olayina girmemiz gerekiyor. Aklima hamilelik yogasi geldi (kendim icin :PP), hem doguma da hazirlik olur. Ankara'da hamilelik yogasi icin onerisi olan varsa cok sevinirim.

- Yediklerimizle ilgili geldigimizden beri pek cok hikaye dinledik, duyduk. Sanki gereginden fazla bir hassasiyet olusmus herkeste, ozellikle dogal ve organik beslenme anlaminda. Yetistirilen her urunun organik olmayanlari binbir sekilde kotuleniyor, cok zararli yenmemeli deniliyor. Tamam guzel, herseyin dogalini alalim yiyelim tabi ama buna hangi butce dayanir? Bir de benim icin asil problem su ki, hangi organik ve dogal urunu nereden alacagimizi bilemiyoruz. Mantar gibi her yerde bir dogal urunler magazasi acilmis, herkesin urunu kendine gore en dogali. Neye inanacagimizi sasirdik, organik aliyoruz derken yine bir sekilde magdur olacakmisiz gibi geliyor. Bu konuda da onerileri olan olursa cok sevinirim. Ozellikle Ankara'da organik ve dogal urun alinabilecek yerler nereler?

-Laptop ve foto makinesi tamir ettirilecek.

-Evdeki onemli eksikler tamamlanacak, hepsinin yapilmasi hic gercekci bir beklenti olmaz, zira devamli birseyler cikiyor ev hayatinda yapilmasi gereken, bazilarini gormezden gelmeli :)))

-Biraz daha isler oturunca, oglanin esyalari ve ihtiyaclarina sira gelecek. Umarim bunun icin yeterince vakit vardir :)
DEVAMINI OKU

6 Temmuz 2010

Eveeet, Nerede Kalmistik?

Artık TR sınırları içerisindeyiz çok şükür :)
Bekledigimizden daha az sıkıntılı bir yolculuk gecirdik, buna da çok şükür :)
Istanbul'da bir gece konakladıktan sonra kiraladığımız araba ile Ankara'ya ulastık.
Ankara'da 4 gun kaldıktan sonra kojonun ailesini ziyaret etmek ve biraz dinlenmek üzere İzmir'e dogru yola cıktık.
Esyalarımızın büyük kısmı hala gelmedi, muhtemelen gumruge takıldı. Yerlesme olayına henuz baslamadık yani :))
 Izmir tahmin edilecegi gibi cok sıcak! Gunduzleri dısarı cıkmak imkansiz..
Iki gundur elektrik arızası nedeniyle servise bıraktıgımız arabamızı evde oturarak bekliyoruz... Ancak aksam 9 dan sonra disariya cikabiliyoruz yurumek icin.. Haftasonu Kusadasi'na gittik, orası da farkli degildi!
Geceleri klima devamli acik ve ben bu duruma hic alisik degilim!

Memleketi özlemisiz icten ice de haberimiz yokmus! Geldigimizden beri devamli disarida yemek yiyoruz, cogu zaman gordugumuz ilk yere girip hem de :)) Sanirim beklentilerimizi cok dusuk tuttugumuz icin daha iyi bulduk herseyi, tabi simdilik!

Hamileligim tum hiziyla devam ediyor :) 26 hafta+5 gun icindeyim bugun. Oglan devamli hareket halinde masallah, hic yalniz birakmiyor beni :)

Ankara'da 4 gun icinde hem tiroit doktoruma gittim, hem de gebelik takibi icin bir kadin dogumcuya. Tiroit konusunda hersey yolundaymis cok sukur. Gebelik konusunda da hersey normal bana gore ama doktor oyle demedi :) Magnezyum ve cinko takviyesine basladim, kansizlik ilaci var bir de (eee kirmizi et yemezsen boyle olur, normal yani). Bir de idrar yollarinda bir sorun varmis, antiseptik kullanmaya bsaladim. Isın ılgıncı bundan sonra once 3 hafta sonra, sonra da 2 haftada bir doktora gitmem gerekiyormus! Buranın rutini bu galiba, alismam zaman alacak gibi. Doktor normal dogumcu mu sezeryanci mi tam anlamadim, once uzun uzun 40. haftadan sonra bazı riskler olabilcegi ve bu nedenle mudahale etmenin gereginden bahsetti (hic sezeryan kelimesi kullanmadı ama baska turlu nasıl bir mudahale olur bilemiyorum), sonra da 'dogumun sadece son 10 dk.sı dogumhanede gecer, orada da ben, bir hemsire, sen ve esin olur' diyerek sanırım normal dogumcu oldugunu anlatmaya calıstı. Ama pek net degildi. Sanırım bir sonraki ziyaretimde tekrar sormam gerekecek bunu???

Bir de beslenme duzenim icin bazı onerilerde bulundu doktor: Hergun iki ogun et (ben UK'de haftada 2-3 kere yiyince tamamdır dıyordum!), gunde yarım litre süt+ bir kase yogurt (bunu az cok yapıyordum), hamur islerine son (cok nadir yiyordum zaten), kahve-kola yok (bu da tamam). Biraz hızlı kilo aldigimi her iki doktor da onayladı. Dikkat edecekmisim... Ne yalan soyleyeyim doktordan cıkınca kendimi biraz hasta gibi hissettim. Yapılması gereken ve yapılmaması gerekenle ilgili bircok seyi hap gibi vermislerdi elime. Halbuki UK'de ne rahattim; 'Canin istiyorsa ye, hicbir sey icin kendini zorlama, sen ne kadar rahat ve mutluysan bebek de oyle olacaktir' diyerek gecen 6 ay icin bir kez daha sukrettim! Simdi ise hergun 'Sunu yedim mi, bak bugun sunu unuttum, ay sundan az yedim, suyu cok icmedim bak goruyor musun' gibi kontrolleri yaparken yakalıyorum kendimi. Hayır, boyle olmamali hamilelik. Keyifle ve mutlulukla gecirilmeli her ani. Bu kadar cok kontrol listesine kafa takilmamali (Gerci memlekette herkesi kafaya birseyleri takmis yari-paranoyak olarak gordum, o ayrı!). Her ziyaret ettigimiz kisi (basta kojonun annesi) ya ilginc sorular soruyor ya da kendi basindan gecmis ya da baskalarindan duydugu kotu olayları ve senaryoları bir bir siraliyor! Felaket tellali herkes. Neden? Herkes mutsuz galiba icten ice ve bir sekilde bunu baskalarina da bulastirmak istiyor. Ve malesef mutluluktan daha cabuk yayılıyor karamsarlik mikrobu... Benim ilk gozlemlerim bu yonde... Simdilik kendimi koruyabiliyorum gibi (yani umarim!) ama boyle bir cevrede uzun sre kalinca neler olacak dusunmek bile istemiyorum...

Neyse efendim, simdilik hasret giderme turlarındayiz. Kojonun ailesinden sonra benim ailemle devam edecegiz sanirim. O arada da kargodan esyalar gelirse onlari yerlestirecegiz. Yerlesme ve alisma calismalarimiz hala devam ediyor anlayacagınız.

Bloglari internet bulukca takip etmeye calisacagim ama bir sure daha kesintili gidecek bu surec. Zaten laptop hala arizali. Cep telefonundan internet de acaip pahali memlekette, ayni sekilde eve internet almak da oyle! Ustelik de UK'de alistigimiz hiza gore oldukca yavas. Bir de turkce klavyeye alisamadim henuz, bkz. simdiye kadar yazdiklarim :)))
DEVAMINI OKU

SOSYAL AĞLAR


İZLEYENLER

Blog Arşivi

HER GÜN MUTLAKA

NE ARADINIZ, YARDIMCI OLALIM?

Kişisel Blog

Copyright © Benden ve Bizden | Powered by Blogger
Design by Lizard Themes | Blogger Theme by Lasantha - PremiumBloggerTemplates.com