26 Eylül 2014

Bambino Okullu Oluyor

Bu sabahın gelişmesini sıcağı sıcağına yazmak istiyorum.

Dün anneanne bizdeydi.
Hep birlikte parka gitmek üzere dışarı çıkmışken, fırsattan istifade, mahallede yeni açılan bir kolejin anaokulu ve kreşi olduğuna dair broşürü hatırlayıp, eğer imkanları varsa gidip bir ziyaret etmelerini istedim.
Anneanne de sağolsun bu isteğimi bir görev addetmiş ve hem oraya hem de daha önce bizim Bambino ile gittiğimiz ama anneannenin görmediği başka bir kreşe daha uğramışlar.

Ağustos ayında Bambino ile mahalledeki kreşlerin bazılarını gezdiğimizi burada anlatmıştım.
Kafamda kötünün iyisi bir tanesini seçmiştim içlerinden.
Yarım gün gitsin, öğle yemeğine kalmasın, maksat oyun oynasın, eğlensin, sosyalleşsin diyordum.
Ancak yeni açılan kolejin broşürünü görünce bir de oraya gidip konuşmak istedim ama sağolsun işlerden hiç fırsat bulamadım, bir de üstüne hastalık eklenince bu iş askıya alındı mecburen.

İşte anneanne bu aşamada dün devreye girip Bambino ve bakıcı teyzesi ile birlikte keşfe çıkmışlar.
Önce bizim daha önce gezdiğimiz kreşe gitmişler.
Sonra da koleje.
Kolejin kreşini fena bulmamışlar.
Sonuçta yeni açılan bir yer, temiz görünüyor. Mevcut da az.

Kolejin yakınında Bambinonun ara sıra ziyaret ettiği bir park var.
Uzun zamandır gitmemişti oraya.
Parka gidip oynamak istemiş Bambino.
Bilirsiniz, parklarda bakıcılar, anneler, anneanne-babanneler olur çocukların yanında.
Çocuklar oynarken büyükler muhabbet ederler.
Yine böyle bir ortam oluşmuş, parktaki bakıcı teyzelerden biri demiş ki:
"Bir de devlet okulunda bir anaokulu var, oraya bir gidin bakın"

Şaşırmış tabi bizimkiler.
Çünkü bahsettiği devlet okulu bizim mahalleye taşındığımız yıl ilköğretim okulundan ortaokula dönüştürülmüştü.
Ortaokulun içinde anaokulunun olabileceğine hiç ihtimal vermemiştik.
O ana kadar da kimseden böyle bir bilgi duymamışız.

Bizim ekip bu veriyi hemen değerlendirip parktan sonra eve gelirken okula uğramak üzere plan yapmışlar.
Zaten bahsedilen devlet okulu bizim sokağın köşesi, 1 dakikalık yürüme mesafesi.
Gitmişler, müdür yardımcısını bulmuşlar.
Bilgi almışlar.
Gerçekten de anaokulu varmış okulda.
Yarım gün eğitim veriyormuş.
Sabah 8 - öğlen 12:30.
Genelde öğleden sonra grubu tercih görüyormuş, sabah grubu 8 kişiymiş.
"Yarın gelsin başlasın" demişler :)

Akşam eve gelince anlattılar durumu.
"Yarın sabah gidip bakalım, öğretmenle tanışalım" dedik.
 Anneanneyi de bizde kalmaya böylece ikna etmiş olduk.

Ertesi sabah erkenden kalkıp 8'de evden çıktık.
Bambino anne, baba, anneanne ile birlikte olmanın keyfindeydi, okul ile pek ilgilenmedi.
Biraz da şaşırmış gibiydi, şimdi düşününce..
Herşey oldu bittiye geldi gibi oldu bir anda.
Biz bile oraya giderken kayıt yaptıracağımızı düşünmemiştik.

Neyse, gittik, öğretmen ile tanıştık.
20 yıllık öğretmenmiş, bir de genç görünüyor ki, maşallah.
6 yıldır aynı okuldaymış.
Ortaokulun içinde anaokulu olabileceğini kimsenin akıl edemeyeceğini, bu nedenle fazla talep gelmediğini söyledi. Bir de ekledi "Ama hiç kimse de birbirinden haber almaz mı böyle şeyleri?"
Günümüzde almıyor işte.
Komşumuzu bile ismen tanımıyoruz çoğunlukla, bırakın sohbet etmeyi, haber almayı..

Öğretmen disiplinli birine benziyor.
Sınıfta tv var ama çok nadir izlettiğini söyledi.
Sabah kahvaltıyı çocuklar hep birlikte yapıyorlarmış, evden hangi gün ne getirileceği belliymiş.
Listeye bakıp bizim alerji durumumuza göre değişiklik yapabileceğimiz konusunda bilgi verdik.
Kaldığımız süre boyunca sadece bir çocuk görebildik, diğerleri henüz gelmemişti.

Bir anda kendimizi müdür yadımcısının odasında Bambinonun kaydını yaptırırken bulduk.
Kojoya kalsa Bambino bir yıl daha evde kalsın istiyor.
Ben ise birkaç ay sonraki evdeki birey artışı nedeniyle Bambinonun düzenli gittiği bir sosyal ortamı olsun istiyorum.
İki çocukla kafayı yemek de var değil mi? :P
Hem doğumdan önce ve henüz resmi olarak Bambinoya kardeşi olacağını söylememişken bu değişikliği yapmak yerinde olacak diye düşünüyorum.

Tek dileğim öğretmenin ceza-ödül sistemini uygulamaması ve Bambinonun yeteneklerini zorunluluklarla, dayatmalarla köreltmemesi. Okul algısını iyi bir şekilde vermesi.

Sonuçta henüz sözleşme imzalamamış olsak da Bambino 29 Eylül 2014 itibariyle okullu oluyor. Hem de bir devlet ortaokulunda :P

Kojoyla ben rahatız.
Esnek olmaya gayret ediyoruz.
Bakıcımızın varlığı çok şükür ki bize bu esnekliği veriyor.
Umarım Bambino okulunu sever, öğretmenini sever ve kendini korumayı öğrenir.
Kojonun da dediği gibi
"Hayat böyle oğluuuum"
:)





DEVAMINI OKU

24 Eylül 2014

İkinci Gebelik - 20. Hafta

İkinci gebeliğimin yarısını bitirdim bile.
İlkinde olduğu gibi çok şükür ki hiç bir olumsuz durum yaşamadım.
Ne ağrım oldu, ne sızım.
Dedim ki "Bu vücut doğurmak için tasarlanmış".
Hiçbir yiyeceğe aşermedim.
Ki ben 2,5 yıldır glutensiz yiyecekler tüketiyorum.
Ekmek, makarna, hamur işi, tatlı hiç canım çekmedi.
Uykularımdan uyanıp şunu yemeliyim demedim.
Kojo için süper tabi :P
Bir ara patatesi çok tükettim.
Çok nadir dondurma yedim, AOÇ'den.
Onun dışında şeker tüketimim doğal yiyeceklerden sadece.
Yani, hamilelik öncesi ne yiyorsam yemeye, ne yemiyorsam yememeye devam ettim.
Balık canım istemiyor sadece.
Onun yerine balık yağı alıyorum her gün.

Bebeğin hareketlerini çok erken hissetmeye başladım bu hamilelikte.
12-13. haftalarda içimde dolaştığını hissediyordum.
Ultrasonlarda mutlaka elini kolunu bir kaldırıyor, sanki bize selam veriyormuş gibi.
İçeride keyfi yerinde :)

Eylül ayının ikinci yarısı sol kulağımda tıkanıklık başladı.
Üzerinde durmadım, geçer dedim.
Bir hafta geçti, tıkanıklık hiç açılmadı.
Ertesi hafta sol boğazımda şişlik başladı.
Yutkunurken bir kütle hissettim sol tarafımda.
Kulağımdaki durum boğazıma inmişti.
Kulağım hala tıkalı bu arada.
Yine üzerinde çok durmadım.
Bol bol ılık şeyler içtim.
Sarımsak, zencefil tükettim.
Meyve suları içtim.
Geçtiğimiz hafta Cuma öğleden sonra burun akıntısı başladı.
Haftasonu bir eğitimdeydim.
Gittim ama her yerim dökülüyor.
Burun silmekten yüzüm kıpkırmızı oldu, cildim tahriş oldu.
Şakaklardaki ve çene kemiğimdeki şiddetli zonklama beni iki gece uyutmadı.
Kulak hala tıkanık, boğazdaki durum devam ediyor ve deli gibi burnum akıyor.
Doktora gittim tabi, Cuma günü.
Kulaklarda ödem oluşmuş, boğazım da orta halli durumdaymış.
Antibiyotik yazacakmış.
Hamile olduğumu öğrenince "E n'apcaz şimdi?" dedi doktor, çaresizlik içinde.
İstersem KBB Uzmanına gitmemi, belki alabileceğim bir antibiyotik olabileceğini söyledi.
İstemedim.

Antibiyotik yerine zencefil, meyve suyu, serum fizyolojik ile gargara ile devam ettim.
Eğitim nedeniyle haftasonu dinlenemedim ama eğitimde öğrendiklerim için değerdi bence.
Pazar günü Zen Ustası eğitmenim bana gümüş suyunu önerdi.
"Her gün bir çay kaşığı yeter" dedi.

Gümüş suyunu duymuştum ama detaylı araştırmamıştım.
O akşam oturdum, nedir ne değildir diye bakındım.
Yabancılarda öyle bir kullanımı varmış ki, hayret ettim.
Yüzyıllardır bilinen ve kullanılan birşeymiş gümüş suyu.
Temel olarak gümüş suyu vücuttaki bakteri, virüs ve mantarı yok ediyormuş.
Bunun yaparken iyi bakterilere dokunmuyormuş.
Çok güçlü bir antibiyotik etkisi gösterirmiş.
İngilizler küçük bebeklere saf gümüş kaşık verip bebeğin bunu ağzında dolaştırarak suyunu emmesini sağlarlarmış. Böylece bebek özellikle diş çıkarma zamanını daha rahat geçirirmiş.
Hatta onların "Ağzında gümüş kaşık ile doğmak" diye bir deyimi bile var.
Pek çok hastalığa iyi geliyormuş.
Hastalığın derecesine göre kullanım miktarı değişiyormuş.
Facebook'ta grupları varmış, yabancı forumlarda sayfalarca yazılmış, konuşulmuş.
Hamileler ve çocuklardaki kullanım konusunda da keza öyle, derya deniz yazışmalar.
Sonuçta ikna oldum ve siparişimi verdim.

Dün akşam geldi gümüş suyu.
Hemen bir çay kaşığı içtim.
Psikolojik mi, yoksa hastalığın gidişatı mı nedir bilmiyorum ama gece güzel uyudum.
Sabah kalktığımda kulaklarımdan çok hafif bir akıntı oldu.
Haftalardır tıkalı olan sol kulağım açıldı, geçici bir süre de olsa.
Boğazımdaki yumru yoktu.
Öksürük düne göre daha az.
Kendimi daha dirayetli hissettim.
Bu sabah yine aldım bir çay kaşığı.

Keramet gümüş suyunda mı yoksa haftalardır devam eden hastalık artık iyileşme evresine mi girdi bilmiyorum ama gümüş suyunu keşfetmiş olmaktan mutluluk duydum.

10 gündür sıvı besinlerle besleniyorum, sindirimi kolay yiyecekler tüketip bedenimi yormuyorum.
İlk defa böyle bir hastalıkta rapor ve izin almadım, üstelik haftasonu da sabahtan akşama kadar yoruldum, dinlenemedim.
Bu da böyle bir deneyim oldu.
Herşey geçiyor işte, bir şekilde.
Bu hastalık da geçer gider.
Akışa izin ver :)
Teslim ol :)
DEVAMINI OKU

17 Eylül 2014

Çocuğunuz 12 Yaşına Gelmeden İzlemesi Önerilen 60 Film

 http://4.bp.blogspot.com/-wpmWmhCTT9s/U_uQ8bLdAWI/AAAAAAAACx8/RXGtRmLyNKQ/s1600/LeBallonRouge_04.jpg
Son zamanlarda sosyal medyada sıkça konuşulan bir konu var:

Film eleştirmeni Burak Göral'ın yazdığı "Çocuğunuz 12 Yaşına Basmadan İzlemesi Gereken 60 Film" adlı yazı serileri. Şimdilik 3 bölüm yayınlandı:


Ben başlığı yumuşatarak "izlemesi gereken" değil de, "izlemesi önerilen" şeklinde okudum yazıları. Sonuçta çocuğunuzu en iyi siz bilirsiniz. Her çocuk için hangi yaşta neyi ne kadar tolere edebileceği (şiddet, ölüm, cinsellik...), çocuğun psikolojisi ve yapısı tamamen farklı olabilir. O nedenle illa 12 yaşından önce izlenmeli diye düşünmeyin, hatta vaktiniz varsa çocuğa izletmeden önce kendiniz oturup izleyin. 

Bu güzel çalışma için Burak Göral'a teşekkür ediyorum. 
Bambino ve Bambina :) ile film izleyeceğimiz günleri heyecanla bekliyorum :)
DEVAMINI OKU

10 Eylül 2014

Kelebek Yıldız Kümesi

 
Fotoğrafı görünce çok etkilendim. Evrende neler neler var. Böyle parlak ve ihtişamlı görünen yıldızlar beni düşüncelere gark ediyor. Paylaşayım, bilgiyi bulaştırayım istedim :)

Kelebek Yıldız kümesi (diğer adları Messier 6, M6 veya NGC 6405) Akrep takımyıldızı yönünde bulunan Açık yıldız kümesidir. Şekli belirsiz bir şekilde kelebeğe benzediğinden bu isim verilmiştir.
Kelebek yıldızkümesi'ni ilk kaydeden gökbilimci, 1654 yılında Giovanni Battista Hodierna olmuştur. Yine de Robert Burnham, Jr Kelebek yıldız kümesine komşu olan ve Batlamyus yıldızkümesi olarak bilinen M7'yi gözlemleyen 1.yy gökbilimcisi Batlamyus'un, Kelebek yıldızkümesini de çıplak gözle görmüş olabileceğini iddia etti. Charles Messier 1764 yılında kataloğuna dahil etmiştir.

Kümedeki parlak yıldızların çoğu; sıcak, mavi, B tipi yıldızlardır, fakat en parlak üye BM Scorpii K tipi portakal rengi bir devdir ve mavi komşularıyla keskin bir kontrast oluşturur. BM Scorpii, yarı-düzenli bir değişen yıldızdır, görünen parlaklığı +5.5 ile +7.0 mag. arasında değişir.
Kelebek Yıldız Kümesi Dünyamıza 1600 ışık yılı uzaklıktadır.

Kaynak burası ve burası
DEVAMINI OKU

8 Eylül 2014

Bambino 47 Aylık

4 yaşını doldurmasına 1 ay kaldı Bambino kuzusunun, tam 4 Eylül'de.
Son ay içinde anne ve babasıyla tatile gitti, onlarla doya doya vakit geçirdi.
Tatilde ne kadar büyümüş olduğunu gösterdi.

Kendi kararlarını kendi veren bir ergen o :)
Hele giyim konusunda neredeyse hiç bize kulak asmıyor.
İç çamaşırından çorabına her türlü kıyafetini kendisi seçiyor.
Tabi ilginç kombinler çıkıyor arada :)
Geçenlerde 35 derece havada yağmur çizmeleriyle dolaştı, hem de tüm gün.
Çorap giymeden giydiği botları görenlerin epey ilgisini çekti :P
Akşamki ayak kokusundan hiç bahsetmeyeyim :)

Son ay içinde malesef oyuncak delisi oldu çıktı.
10 günlük tatilde 10 tane yeni oyuncağı olmuştur muhtemelen.
Babannesi ve babası sağolsun.
İzmir'deki son günümüzde maket uçak ve tren malzemeleri satan bir dükkanda benimle tam 1 saat geçirdi, bir tek oyuncak bile almayacağımı net bir şekilde söyledim kendisine.
Aynı mağazaya yarım saat sonra babasını götürdü ve bir tren seti ile çıktı.
Evdeki belki de 4. set oldu bu!

Neyseki kojo da Ankara'ya dönünce İzmir'de aldığı arabanın aynısını Bambinonun oyuncakları arasında görünce uyandı :P
Doğumgününe kadar yeni oyuncak yok.

Üstüne üstlük evdeki fiziksel düzen tatilden dönünce değişti.
Biz kojoyla kendi odamıza geçtik, eve taşındığımızdan beri 3 yılda ilk ilk defa kendi odamızda uyumaya başladık.
Salondaki oyun alanını Bambinonun odasına taşıdık, dolaplar, masası, sandalyesi ve bütün oyuncakları.
Salon salon haline geldi 3 yıl sonra :)
Gerçi birkaç ay sonra eski haline gelme olasılığı var ama olsun :)
Bu arada ben bizim odayı depo olarak kullanmamız nedeniyle odada biriken eşyaları eleme olayına giriştim. Valizlerin yerleşmesi vs. derken küçük bir detoks yaptım odada.
Bu esnada Bambinoya ait kaldırmış olduğum tüm oyuncaklar ortaya çıktı.

Oldu mu size Bambinoya 4 yıldır alınmış olan oyuncakların biraraya geldiği kaotik bir oyuncak yığını?
Bambino ile yaptığımız konuşmalar fayda etmedi, hiçbirini kaldırmamızı istemedi.
Aksi gibi, biri bile gözünün önünden kaybolsa anlayıveriyor bizim kuzu.
Odasına 1 hafta kadar giremedim, öyle bir dağınıklık.
Herşey her yerde!
Bebeklik çıngıraklarından tut, 4 parçalık yapbozlara kadar, pelüş hayvanlardan bebeklerin oynadığı tak çıkart tarzı oyuncaklara kadar herşey odada.
Odaya girmek, girince nefes almak mümkün değil oyuncak yığınından.

Dün öğleden sonra Bambino hayatında bir ilk yaşadı ve babasıyla sinemaya gitti.
Hem de 3 boyutlu bir film.
Uçaklar: Sönüdr ve Kurtar.
Daha bir hafta önce babasına uçaklarla ilgili bir aktivite kitabı aldırmıştı Bambino.
Aynı uçakları sinemada görünce pek keyiflenmiş, pek mutlu olmuş.
Eve geldiğinde anlata anlata bitiremedi, pek mutluydu.
Bu kadar mutlu olacağını tahmin etmemiştik kojoyla.
Hatta yüksek sesten korkar mı acaba diye düşünmüştük.
Büyümüş bizim oğlan, artık sinema olayına da girdi, bilmem artık sırada ne var :)
 
Normalde filmelerden önce bir sürü reklam olur ya, hani insan film izlemekten bile soğur, gittikleri Pres.tig.e Sinemalarında (Bilkent) sadece gelecek filmlerin tanıtıldığı 2 reklam gösterilmiş ve hemen filme başlanmış.
Bilmiyorum rutin bir uygulama mı yoksa o seansa öyle mi denk geldi ama sinema salonlarında en çok şikayet edilen şeylerden birinin başımıza gelmemesine çok sevindik. Çocukları tüketime sevk etmenin çok etkili yollarından biridir biliyorsunuz, filmlerden önce  gösterilen reklamlar..

Neyse, onlar sinemadayken ben de Bambinonun odasına girip oynamayacağını düşündüğüm oyuncakları bir güzel paketleyip kaldırdım.
Bir kısmı yakında tekrar piyasaya çıkar belki ama en azından o zamana kadar biraz sakin sakin oturalım, değil mi?
Odanın eli yüzü açıldı biraz, kendine geldi.
Hala kaldırılabilir oyuncaklar var ama Bambinonun isyan etmesini önlemek için biraz bekleyeceğim.

Son ay içinde Bambino arkadaşlarından daha sık bahsetmeye başlar oldu.
Sosyalleşme ihtiyacı ve hevesini gözlemledim.
Bu noktada yarım gün kreşe başlaması iyi olacak gibi.
Umarım iyi bir ortam bulur gittiği yerde.

Bambinonun kendini ifade edişi ve sohbet başlatma gibi sosyalleşme özelliği ise beni çoğu zaman memnun etse de, susturulamayan bir çeneye sahip olması özellikle ben yorgun ve uykusuz iken beni yoruyor.
Benden cevap alana kadar "Anne, anne, anne, anne" diye 20 kere seslenmesi, benden cevap gelse bile söyleyeceklerini toparlamak için süre kazanmak amacıyla aynı nakarata bir 20 kere daha devam etmesi beni benden alıyor.

Bir oyun kurup bize roller veriyor ama eğer bir o rolleri ilk seferde anlamazsak feci bir hayalkırıklığına uğruyor, oyunu dağıtıyor, ağlamaya, tepinmeye başlıyor ve "Ben burada yalnız kalacağım, siz evden çıkın gidin" ya da "Sizi çöpe atacağım" diyerek kızgınlığını belli ediyor.
Kaç kere "Oğlum bir kez daha anlat, bu defa anlar ve doğrusunu yaparız" desek de ikna olmuyor ve kendini paralıyor önümüzde.
Bu yönünün kreşte törpüleneceğini ümit etmek istiyorum.

İnatçılığı aynen devam.
İkna edilemezse illa dediği gibi olacak.

"R" harflerini "L" olarak telaffuz ediyor, çok hoş :)
1- Bil
Hayır - Hayıl
4- Dölt
:)

Son olarak demir eksikliği nedeniyle demir şurubuna başlamamız gerekti ama sadece 1 gün içti bizimki şurubu.
Ben de içmezse demir iğnesi olmak zorunda kalacağını söyledim (Doktora teyit ettirmedim, belki çocuklarda iğne olmuyordur bilmiyorum).
Önce iğne yemektense şurubu tercih edeceğini söyledi ve portakal suyuyla karıştırılmış şurubunu içmeyi denedi ama bir yudumdan fazlasını içemedi.
Ve hiç akla gelmeyecek bir şekilde iğne olmaya razı oldu.
"İğne çok kısa sürer ve geçer. Ama şurubu her gün içmem gerekir" diyerek kojoyla beni dumur etti!!

- Oğlum, X abinin sana selamı var.
- Tamam baba, kabul ediyorum.
- !!!

- Anne, ben okulla ilgili çok şey biliyorum.
-Öyle mi?
- Evet. Biliyor musun, çocuklar okula ilk başta zor alışırlar.
- Bak seeen. Peki sonra ne olur?
- Ama sonra okulu çok severler, bu sefer de hiç okuldan çıkmak istemezler.
- Hmm, peki bilgilendirdiğin için teşekkürler (İçimden: Küçük sıpa, nasıl da bilmiş bilmiş konuşuyorsun sen?!)
DEVAMINI OKU

3 Eylül 2014

+1

Ocak 2013'te bir yazı yazmışım, "İkinci Çocuğun Vakti Geldi mi?" diye.
Bambinoya bir kardeş istediğimden, aralarının 2-2,5 yaş olmasını istediğimden ama düşük yaptığımdan bahsetmişim.
Kısmet değilmiş, zamanı henüz gelmemiş demişim.

Sonra 2013 yılının ilk aylarında bir düşük deneyimi daha yaşadım.
Şubat-Mart aylarında.
5. haftadayken tutunamadan gitti o bebek de.
Tabi doktorlar ve testler "Adetin gecikmiş sadece, hamile değilmişsin" dediler.
Ama ben biliyordum, ilk günden beri biliyordum.
Hamileydim ama bebek tutunamadı ve gitti.
Kısmet değilmiş, henüz zamanı gelmemiş dedim.

Sonra Ağustos 2013'te İzmir tatilinden döndüğümüz gün (biz Bambino ile uçakla dönmüş ve yarım günde eve varmıştık) bir aydınlanma yaşadım.
Tatildeki Jack'e benzeyen çocuk ve 3 kişilik aileler ilham vermişti bana.
"Evet ya", dedim, "Tek çocuk gayet yeterli. İkinci çocuk için geçerli bir sebebim yok benim. Bunun farkına varıyorum. İkinci çocuk isteği bencillik sadece. Anne oldum, anneliği tattım. Tekrar benzer bir deneyim yaşamak için bencillik dışında bir sebep göremiyorum."
O ana kadar içimde olan ikinci çocuk "isteği/hırsı/baskısı" bir anda bulut olup uçtu gitti sanki.
Bir hafifledim bir hafifledim, anlatamam.
Rahatladım, hem de çok.
Üzerimde kendi kendime yaptığım baskı kalktı.
Bambinoya baktım, sarıldım, öptüm, kokladım, bolca şükrettim.
Tövbe ettim, af diledim.
Müthiş bir zamandı kısacık ömrüm için.

O günden sonra bir daha ikinci çocuk denemesi yapmadık.
Hatta kojo öncesinde bile istemiyordu; ben ikinciyi çok isterken bile "Bak, bir tanesine maddi ve manevi ancak yeteriz. İkinciye hiç gerek yok" diyordu.
Onun dediği noktaya gelmiştim.
Bu konuda ortak karara varmış, konuyu ebediyen kapatmıştık.

Bambino ile 3 kişilik hayatımızdan çok mutluyduk.
Daha fazlasını istemiyorduk, ihtiyacımız yoktu.
Varımızı yoğumuzu Bambinoya harcayacaktık.
Yurtdışında okutacak, hatta ona oralardan ev bile alacaktık.
Tüm imkanları onun için seferber edecektik.

Günler geçti, Bambino tüm hızıyla büyümeye devam etti.
Bambino büyüdükçe etraftan, eşten dosttan "Ee, ikinciyi ne zaman düşünüyorsunuz?" diye sorular artmaya başladı.
Bazılarına uzun uzun istemediğimizi anlattım.
Bazılarına "kısmet" diyerek cevap verdim.
Anneme çemkirdim hatta..
Bu arada işyerinde, çevremde hamilelik haberleri gelmeye devam ediyordu.
Gelen haberlere çok mutlu oldum, doğum haberine kim sevinmez? Ama bir defasında bile içimden "Ah keşke" demedim.
Kararımızı vermiştik biz, tek çocuk bizim için yeterliydi.

Biz Bambino-ben-kojo üçlüsü bu şekilde yaşayaduralım, ilahi plan bizim için planlarını çoktan yapmıştı bile. Sadece zamanını bekliyordu.
Hayatımızın en büyük derslerini almak üzereydik. Nereden bilelim?

2012 ekim ayında Amsterdam'da iken yazdığım mektuplar ve dilekler iptal edilmemişti. Tam tersi yürürlüğe konmuştu.

2014 yılı Mayıs ayının 3'ü son adet tarihim oldu.
19 Mayıs tatili bizim üç kişilik son tatilimizdi.

Plansız, programsız, istemsiz, bildiğin kaza dediğimiz şekilde hamile kaldım.
Anında takvim hesabına başladım.
Kojoya "Korkacak birşey yok, yumurtlama tarihim geçeli çok olmuş!"
Öyle emindim ki kendimden. İmkanı yoktu hamile olmamın.
Adet tarihlerimi çok yakından takip ederim çünkü.
Düzenliyimdir.
Ben öyle deyince kojo da rahatladı, çok durmadık üzerinde, konu kapandı.

Haziran ayı geldi, benim tarih geçti.
Yakın arkadaşımla telefonda konuşurken anlattım durumu, ama geyiğe vuruyorum devamlı, mümkün değil çünkü bana göre.
"Ertesi günü hapı aldın mı?" dedi.
"Yoo, o ne ki?" dedim.
"Gebelik riski için ilişkiden sonraki gün aldığın bir hap, hamile kalmanı önlüyor. Ama ertesi gün alman lazım."
"Yok almadım, ilk defa duyuyorum bunu, hem gerek olacağını sanmıyorum."
"Sen bilirsin, haftaya test yaparsan haber ver."
"Tamamdır."

Haziranın ilk haftası yaptım testi.
Sonuç anında çift çizgi.
İkinci çizgi incecik ama görünüyor sonuçta.
Hamileyim!!!!
!!!!!

Eee, ne olacak şimdi?
Kojonun deyimiyle "Hayallerimizin içine mi ettik, n'oldu?"
Çok erken öğrendiğimiz için önümüzde alternatifler var.
İstemiyorsak devam etmeme seçeneğimiz var.
Her ne kadar böyle bir şeye olumlu bakmasam da insanın başına gelince farklı oluyormuş, kimse ayıplamasın, kınamasın.
Herşey insanlar için.

Ceninin kalbinin 6. haftada atmaya başladığını biliyordum.
Bu durumda karar vermek için kendime 2 hafta süre verdim.
Kalbi atmaya başladıktan sonra istesem de razı olamazdım.
2 hafta gel-gitler yaşadık kojoyla. Genelde "git" ler..
Tartıştık, birbirimizi suçladık, ağlaştık, birbirimizi yedik, uzaklaştık, geldik-gittik.
Bambinonun yanında şifreli olarak devam ettik, hiç ara vermeden.

Mükemmeliyetçi kişiliğimi Bambino doğduktan sonra törpülemiştim.
Sabır katsayım yine Bambinonun doğumuyla hızla yükselmişti.
Ama kontrolcü tarafım aynen duruyormuş.
Hayatımın her alanını kontrol etmek benim için önemliymiş.
Daha doğrusu kontrol ettiğimi sanmak.
"Akışa bıraktım" diyormuşum ama üzerinde kontrol alanı kurabildiğim her küçük ayrıntıyı bile kontrol ve manipüle etmekten geri kalmıyormuşum.
"Anı yaşıyorum" diyormuşum ama uzun vadeli planlara gömülüp kalmışım.
Hayatta hiçbir şeyi kontrol edemediğimi bu olay başıma gelene kadar anlamamışım.
Öyle bir hayat dersi oldu ki bu bana.

10 Haziran'da doktor bir arkadaşım ile bilinçaltı uygulamaları için biraraya geldik.
Kısa adı PiKi olan PsikoKinesiyoloji konusunda Türkiye'nin en iyilerinden biridir kendisi.
Bilinçaltına sorular sorarak kişinin duygusal, ruhsal ve fiziksel durumu hakkında bilinçaltından cevaplar almak ve alınan cevaplara göre kişinin bilinçaltı kodlarını değiştirmek, genel olarak.
Arkadaşım sordu, bilinçaltım cevap verdi.
Ben hiç konuşmadım, müdahale etmedim.

Ne zamandır yaptırmak istediğim bu seans o zamana kısmet oldu.
Çıkan sonuçlara göre bilinçaltıma yeni kodlar yerleştirildi.
Yani bilinçaltımdaki negatif duygu ve düşünceler silindi, onların yerine olumlu yeni duygu ve düşünceler yerleştirildi.
Seansın etkilerini kısa vadede görmeye başlasam da 2 ay sonra tam etkilerini göreceğimi söyledi arkadaşım.

O seanstan sonra nöralterapi için gittiğim doktorum ile de birkaç seans çalıştım.
Farklı konularda o da PiKi uyguladı bana.
Bilinçaltım bebeğin cinsiyetini bile söyledi.
Müthiş bilgiler geldi onun dışında da.
Neler neler.

O süreçten sonra ben duruldum.
Hayatta hiçbir şeyi kontrol edemediğimi yaşayarak fark ettim.
Hiçbir şey üzerinde kontrolüm yok.
Hayatı akışına bırakmalı ve geleni sevgiyle kabul etmeliyim.
"Hayatı akışına bırakıyorum ve geleni sevgiyle kabul ediyorum"
İlahi planda benim için öngörülen herşeyi sevgiyle kucaklıyorum.
Başıma gelen herşeye sonsuz kere şükrediyorum.

Tabi bu noktaya gelmek bir günde olmadı.
Ama niyet ettim.
Hayatın bana öğrettiği belki de en büyük dersi anladım, tüm varlığım ile.
Yavaş yavaş sakinleştim, teslim oldum.
Geleni kabul ettim, onu sevdim, sevgiyle büyütmeye başladım.

İlk PiKi seansını yapan arkadaşımla 23 Ağustos'ta tekrar görüştük.
Bendeki değişikliğe karı-koca inanamadılar.
Bilinçaltımdaki tüm negativiteler silinmiş.
Geri gelmemek üzere.
Bendeki rahatlığı, neşeyi, kabullenişi bizzat gördüler.
"Haziran'daki senden çok farklısın" dediler.

İşte böyle başladı ikinci bebeğimin hikayesi.
Abisi gibi bana yeni ufuklar açtı, daha rahmime düşer düşmez.
Bana öğreteceği herşey için heyecan duyuyorum.
Bebeğimi çok seviyorum ve onu sevgiyle büyütüyorum.

Gelmeye kendi karar verdi bu bebek.
Geleceği zamanı kendi seçti, beni ve babasını kendi seçti.
Onun bir misyonu var, hepimizin olduğu gibi.
Ben sadece ona aracıyım.
O benim emanetim.
Umarım hayatımız boyunca birbirimizden öğrenmeye devam ederiz.
Ben onun rehberi olurum, o benim rehberim olur hep.
Birbirimizi aydınlatarak ilerleriz bu hayat yolunda.

Kojo'yu soracak olursanız, o da zaman içinde kabullenmeye başladı.
Zaten aldırma konusunda hep olumsuzdu.
"Evet, istemeden oldu, planlı olmadı. Ama eğer aldırırsak bu olayı vicdanlarımız asla kabul etmez ve evliliğimiz parçalanır, boşanmaya kadar gideriz." dedi.
Dedi ama en başından beri stres olmayı da sürdürdü kojo.
2 çocuğun masrafı, okulu, gezmesi, yemesi-içmesi...
Babalık sorumlulukları şimdiden kondu omuzlarına.
23 Ağustos'ta PiKi seansı aldı.
Umut ediyorum 2 ay sonra çok daha iyi olacak.
Babaların bebek doğmadan önce bebekle bağ kurmaları zor zaten, ben şahsen kendisinden fazla birşey beklemiyorum şu anda.
Bambinoyu haftasonları ve haftaiçi bazı akşamlar dışarı çıkartıp bana zaman ve mekan tanıması bana yetiyor.

Bambino ise henüz resmi olarak durumu bilmiyor.
Ama ufaktan ufaktan senaryo çalışmalarına başladık.
"Bir kardeşin olsa, şurada otursa ne yaparsın?"
"Küçük bebek başlarda konuşamayacak, sadece ağlayacak"
"Bebek sen ne yaparsan aynısını yapmak isteyecek"
"Seni çok sevecek ve hep yanında olmak isteyecek"
gibi alıştırma çalışmalarımız devam ediyor.

Bambino kısmet olursa gelecek ay kreşe başlayacak.
Yine aynı zamanlarda odası artık sadece kendisine ait olacak şekilde değişecek (Biz hala farklı yataklarda ama aynı odada yatıyoruz; biz kojoyla kendi odamıza geçeceğiz)
Bu değişiklikler olsun, Bambino yeni düzenine alışsın, ondan sonra kardeşini söylemeyi düşünüyorum.
Zaten karnım da yavaş yavaş büyümeye başladı, süreç içinde doğal olarak merak edip kendi de soracaktır.

Bu arada kardeşi kız olursa adı "Belinay" olacak, erkek olursa "Yunus" ya da "Deniz" ya da "Erdal" olacak.

Ha unutmadan, cinsiyetini bugün öğrendim.
Hatta gününü hatırlamak için sıcağı sıcağına yazmaya başladım bu yazıyı.
Bambinoya bir KIZ kardeş geliyor nasipse.

İşte böyle başladı kızımızın hikayesi.
Mutluyum, çok hem de.
Sonsuz kere şükür..
DEVAMINI OKU

SOSYAL AĞLAR


İZLEYENLER

Blog Arşivi

HER GÜN MUTLAKA

NE ARADINIZ, YARDIMCI OLALIM?

Kişisel Blog

Copyright © Benden ve Bizden | Powered by Blogger
Design by Lizard Themes | Blogger Theme by Lasantha - PremiumBloggerTemplates.com